İSLAM VE KADIN

KADINA ŞİDDETİN ÇÖZÜLECEĞİ TEK ADRES
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: اسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ، فَإِنَّ الْمَرْأَةَ خُلِقَتْ مِنْ ضِلَعٍ، وَإِنَّ أَعْوَجَ شَيْءٍ فِي الضِّلَعِ أَعْلَاهُ، إِنْ ذَهَبْتَ تُقِيمُهُ كَسَرْتَهُ، وَإِنْ تَرَكْتَهُ لَمْ يَزَلْ أَعْوَجَ، ‌اسْتَوْصُوا ‌بِالنِّسَاءِ ‌خَيْرًا
Sahiheynde Şeyheyn tarafından Ebu Hüreyre (Radıyallahu anh)’den rivayet edilen sahih bir hadiste: Peygamber (Sallallahü aleyhi ve Sellem): “Kadınlara iyi davranın! Çünkü onlar kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Bu kemiğin en eğri kısmı kaburganın en üst kısmıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan, onu kırarsın. Onu kendi hâline bırakırsan, daima eğri kalır. O halde kadınlara iyi davranın,” buyuruyor.
Zaman zaman kadınları ilgilendiren çeşitli meseleler ortaya çıkıyor ve İslam'ın bu konudaki görüşü sorgulanıyor. Bir insan olarak Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kadınlara saygı duyması yönünü gözden geçiriyoruz. İslam’dan önce kadının durumu nasıldı? Kuran-ı Kerim’in ve Hz. Peygamber’in kadın için tesis ettiği haklar nelerdir? Hadis-i şerifte şöyle bildirildi: “استوصوا بالنساء خيرا” “Kadınlara iyi davranın” başka bir hadis-i şerifte: “رِفْقاً ‌بِالْقَوَارِيرِ” “Kristallere iyi davranın, yani bayanlara karşı nazik olun.” Bunlar, Batılının “first ladie” ifadesinden 14 asır önce gelen hadislerdir. Batılılar; “kadının ruhu var mı-yok mu?” diye tartışırken, İslam: “الْجَنَّةُ تَحْتَ أَقْدَامِ الأمَّهَات” “Cennet anaların ayakları altındadır.” Diyerek kadına en yüksek değeri veriyordu. Bu gün hala batıda kadın reklam aracı hatta şehvet aracı olarak kullanılır. Hak deyip verdikleri; Her ahlaksızlığı kendi arzusuyla istediği gibi çekinmeden yapmasını sağlamaktan başka bir şey değildir.
İslam, genel olarak hayatın her alanında - erkek veya kadın - insan hakları ilkelerini ilk belirleyendir; İnsan hakları beyannamesi gibi bildirilerden tam 14 asır önce insanın inancını ve dinini seçme, fikrini açıklama ve güvenlik, huzur ve barış içinde yaşama özgürlüğünü sağladı. Erkekle kadın arasında fark yoktur, ne beyaz ne siyah, hepsi İslam’da eşittir. Toplumuna fayda sağlamak bakımından İyilik için yaptıklarından (iyilikte yarışmaktan) başka hiçbiri diğerinden öncelikli değildir.
Allah Teâlâ söyle buyuruyor:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır.”
Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ، إِنَّ رَبَّكُمْ وَاحِدٌ، وَإِنَّ أَبَاكُمْ وَاحِدٌ، أَلَا لَا فَضْلَ لِعَرَبِىٍّ عَلَى عَجَمِىٍّ، وَلَا لِعَجَمِىٍّ عَلَى عَرَبِىٍّ، وَلَا أَحْمَرَ عَلَى أَسْوَدَ، وَلَا أَسْوَدَ عَلَى أَحْمَرَ، إِلَّا بِالتَّقْوَى
“Ey insanlar! Şüphesiz Rabbiniz tektir, babanız da tektir. Dikkat edin. Ne Arab’ın Acem’e (Arap olmayana), ne de Acem’in (Arap olmayanın) Arab’a ne siyahın kızıl deriliye (beyaza), ne de kızıl derilinin (beyazın) siyaha bir üstünlüğü söz konusu değildir. Üstünlük ancak takva ile olur.”
İslam’da en belirgin insan haklarından biri, hak ve görevlerde kadın ve erkek arasında eşitlik hakkıdır; İslam’dan önceki kadının, hiçbir değeri olmayan ucuz, hor görülen bir varlık idi, İslam geldi ve statüsünü yükseltti ve ona hayatın her alanına erkeklerle eşit katılma hakkı verdi. Dinini seçme ve hayat arkadaşı seçiminde, eğitim, miras ve mülkiyet, medeni ve ticari faaliyetleri yürütmek, fikrini açıklamak ve başkalarının kendisi üzerindeki haklarına halel getirmeksizin, doğasına uygun olarak sosyal yaşama tam olarak katılma hakkını verdi.
Kadınların bugüne kadar hiçbir medeniyette ve dinde elde edemeyecekleri tüm bu haklar, İslam şeriatıyla kadınlar için güvence altına alınmıştır. Ve Kur’an-ı Kerim, birçok ayetinde insanlıkta, hak ve ödevlerde kadın ve erkek arasındaki bu eşitliğin tesis edilmesine değinmiştir. Yüce Allah’ın şu ayet-i celilesi bundandır:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثِيرًا وَنِسَاءً
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun”
Bu ayet, erkek ve dişinin kökenini ve bunların tek bir ruhtan, yani Âdem’den olduğunu ortaya koymaktadır. Ve Yüce Allah diyor ki:
فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّي لَا أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍ فَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَأُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَأُوذُوا فِي سَبِيلِي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ
“Rableri onlara şu karşılığı verdi: Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler ve yurtlarından çıkarılıp sürülenler, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan cennetlere de koyacağım.”
Ayet, cezada ve ödülde kadınla erkek arasında eşitliği kararlaştırdığı gibi, iş konusunda da aralarında eşitliğe karar vermiştir.
Yüce Allah’ın şu ayetleri bunu tekit eder:
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Erkekten ve dişiden, mümin olarak kim iyi amel işlerse muhakkak onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzeliyle mükâfatlarını elbette vereceğiz”
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللهَ وَرَسُولَهُ أُولَئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللهُ إِنَّ اللهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
“Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle muamele edecektir. Çünkü Allah azizdir, hakîmdir.”
لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَ
“Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır” buyurmaktadır. Bahse konu ayetlerdeki söylem, ayrım gözetmeksizin hem erkekleri hem de kadınları kapsıyor. Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de bu eşitliği tesis ederken şöyle buyurmuştur: “إِنَّمَا النِّسَاءُ شَقَائِقُ الرِّجَالِ” “Kadınlar erkeklerin kız kardeşleridirler (benzeridirler).” İslam, Muhammedî mesajın başlangıcından beri kadınların maddi ve manevi haklarını korumuştur.
Kadın, İslam öncesi toplumlarda marjinalleştirilmiş ve haklarını kaybetmişti. İslam, kadına karşı her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırdı. Yüce Allah diyor ki:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ أَنْ تَرِثُوا النِّسَاءَ كَرْهًا وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ
“Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Verdiğiniz mihrin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onları sıkıştırmanız da helal değildir. Ancak açık bir hayâsızlık yapmış olurlarsa başka.”
Cenab-ı Hakk'ın erkeklere eşleriyle birlikte güzel bir şekilde yaşamalarını emrettiği de ayetin devamında şöyle buyuruyor:
وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ فَإِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللَّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرً،
“Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur.”
Bu söz ve eylemde iyi ilişkiler ve birlikte yaşamayı içerir. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kadına olan tutumu ve haysiyetinin korunması öyle bir boyuta ulaştı ki, onu birden fazla yerde tavsiye etti ve şöyle buyurdu:
استوصُوا بالنساءِ خيراً؛ فإنهن عندَكم عَوانٌ؛ ليس تملكون منهن شيئًا غير ذلك
“Kadınlara iyi davranın, onlar sizin hayatınızın tam ortasındadır ve Onlardan başka bir şeyiniz yok.”
Ayrıca şöyle buyurdu: رِفْقاً ‌بِالْقَوَارِيرِ “Bayanlara karşı nazik olun, (Kristalleri kırmayın.)”
Bilakis kadın, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in, Yüce dosta gidişinden önceki son vasiyetinde mevcuttu ve şöyle buyurdu:
‌اتَّقُوا ‌اللَّهَ ‌فِي ‌النِّسَاءِ، فَإِنَّكُمْ أَخَذْتُمُوهُنَّ بِأَمَانَةِ اللَّهِ، وَاسْتَحْلَلْتُمْ فُرُوجَهُنَّ بِكَلِمَةِ اللَّهِ
“Kadınlar hakkında Allah’tan korkun. Çünkü siz onları Allah’ın emanetiyle (Allah'a verdiğiniz söz karşılığında) aldınız ve onları Allah’ın kelimesi ile kendinize helâl kıldınız.”
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hanımlarından bazılarına gelerek, kocalarının kendilerini dövdüklerinden şikâyet ettiklerinde, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ashabına şöyle buyurdu:
لَقَدْ طَافَ اللَّيْلَةَ بِآلِ مُحَمَّدٍ سَبْعُونَ امْرَأَةً، كُلُّ امْرَأَةٍ تَشْتَكِي زَوْجَهَا، فَلَا تَجِدُونَ أُولَئِكَ خِيَارَكُمْ
“Bu gece yetmiş kadın Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in zevcelerine vardılar. Her birisi kendi kocasından (şiddetli dövmesinden) şikâyet etti ve (Artık siz, karılarını böylesine döven adamları iyileriniz olarak bilmeyiniz.) Allah’a yemin ederim ki, sizler daha hayırlısını bulamayacaksınız.” Ve yine şöyle buyurdu.
أَكْمَلُ المُؤْمِنِينَ إِيمَانًا أَحْسَنُهُمْ خُلُقًا، وَخَيْرُكُمْ خَيْرُكُمْ لِنِسَائِهِم
“Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâkı en güzel olanıdır ve sizin en hayırlınız, eşlerine karşı en hayırlı olanınızdır.”
İslam öncesi cahiliye döneminde kadınlar haklarından mahrum bırakılmış, sebepsiz yere iftira atılmış, utanma korkusuyla doğdukları andan itibaren öldürülmüş, miras hakkından ve fikir beyan etme haklarından mahrum bırakılmışlardır. Diğer dinler onu Şeytan’ın işinden bir iğrençlik olarak görürken, Ona yaklaşmıyor, hakaret ediyor ve onu küçük düşürüyorlardı. Hatta evlenmeyip manastır hayatına kaçtılar.
İslam gelince onun haklarını korudu, mirasını meşrulaştırdı, fikrini beyan etme hakkını ve diğer haklarını tesis etti, Onu seviyeli ve saygın bir konuma getirdi. O, güvencedir, annedir, kız kardeştir, kızdır, hanımefendidir ve toplumu oluşturan sosyal bir bireydir. İslam, kadınların da erkekler gibi hak ve görevlere sahip olduğunu teyit eder ve İslam’ın kanunlarından ve sınırlarından sapmadan uygun gördükleri şeylere sahip olma ve tasarruf etme gibi haklara izin vermektedir. İslam, kadını ister annesi, ister kızı, ister kız kardeşi, ister eş olsun, nafakasını garanti altına almıştır. Cenab-ı Hak, الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء “Erkekler kadınların velisidir” buyuruyor ve bu, kadının, namusunu koruyacak, örtecek ve onurlandıracak şekilde nafakasını vermekle yükümlü olduğunun bir ifadesidir. İslam, kadının sevgi ve dostluk ortamıyla kuşatılmasını, kin, önyargı ve hoşgörüsüzlükten uzak olmasını ve erkek kardeşleriyle hak eşitliği içinde yetiştirilmesini emreder. İslam ona fikrini açıklama hakkını verdi ve bu birçok konuda, en büyüğü evliliktir. Kızın rızası olmadan hiçbir evlilik sözleşmesi geçerli değildir ve geçersiz sayılarak hükümsüz sayılacaktır. Hayatının kaderini belirleyecek ve onu seçtiği bir temel üzerine inşa edecek ve ona sahip çıkan İslam dini, daha önceki hiçbir dinin onu onurlandırmadığı kadar onu onurlandırdı.
Allah annenin rızasını (memnuniyetini) cennete giden bir yol kıldı. Allah onun rızkını genişletir, işini kolaylaştırır ve ummadığı yerden rızık verir. Bu, eğer annesini memnun eder, ona itaat eder ve ona hizmet ederse, onun rızasını ve Allah'ın rızasını ve sevgisini kazanacaktır. Koca, karısına bir kraliçe gibi davranmalıdır, ona dinlenme hakkını vermeden, onu sakinleştirmeden, sevgisini hissettirmeden gün boyu ona itaat eden bir hizmetçi gibi değil. Suskunluğunu uzatarak, kaşlarını çatarak asık suratlı ve sivri dilli bir şekilde kötülüklerle bir hizmetçi gibi davranmamalıdır. Böyle bir adam yüzünden dünya onun gözünde kararır, hayatı alt üst eder. Hâlbuki kadın çocuklarına hizmet etmek, onlara bakmak, onları geliştirmek, dillerini dinlerini öğretmek, koruyup kollamak ve ev işlerini ve aile işlerini yönetmek için dimdik ayakta durur. Ailesine saygı duymak, takdir etmek ve onurlandırmak onun görevidir.
Peygamberimiz vefatından önce, insan hayatındaki önemi ve fiziksel zayıflıkları nedeniyle kadınlar hakkında vasiyet etmiştir. Onlara, erkeklerden başka bir destek ve dayanağı olmadığı için, kadınlarına zulmeden erkeklere; kadınlar hususunda Allah’tan korkun ve eğer yaptıklarınızı unutursanız, sizi yazan bir sahife var ondan hiçbir şeyi silmezsiniz. Yarın onu karşında bulursun, o halde Allah'tan kork diye tavsiye eder.
اسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ، فَإِنَّ الْمَرْأَةَ خُلِقَتْ مِنْ ضِلَعٍ، وَإِنَّ أَعْوَجَ شَيْءٍ فِي الضِّلَعِ أَعْلَاهُ، إِنْ ذَهَبْتَ تُقِيمُهُ كَسَرْتَهُ، وَإِنْ تَرَكْتَهُ لَمْ يَزَلْ أَعْوَجَ، ‌اسْتَوْصُوا ‌بِالنِّسَاءِ ‌خَيْرًا
“Kadınlara iyi davranın! Çünkü onlar kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Bu kemiğin en eğri kısmı kaburganın en üst kısmıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya gidersen, onu kırarsın. Onu kendi hâline bırakırsan, daima eğri kalır. O halde kadınlara iyi davranın” buyuruyor.
Bu, kocaların, babaların, erkek kardeşlerin ve diğerlerinin kadınlara iyi davranmaları, onlara hayırla muamele etmeleri, zulmetmemeleri, haklarını vermeleri ve onları iyiliğe yönlendirmeleri için bir emirdir. Bu herkesin görevidir, çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in buyruğu: “Kadınlara iyi davranın.” Buna engel olunmamalıdır, çünkü kaburga kemiğinden yaratılmış oldukları için bazen diliyle veya davranışlarıyla kocasını ve akrabalarını incitebilir. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in buyurduğu gibi kaburganın en eğri tarafı üst kısmıdır.
Bunun manası, yaratılışında bir eğrilik ve noksanlık olması gerektiğidir ve bu nedenle Sahihayn’deki diğer hadiste şöyle zikredilmiştir:
‌مَا رَأَيْتُ ‌مِنْ ‌نَاقِصَاتِ ‌ عَقْلٍ ‌وَدِينٍ أَذْهَبَ ‌لِلُبِّ ‌ الرَّجُلِ ‌الحَازِمِ ‌ مِنْ ‌إِحْدَاكُنَّ
“Akıllı ve dirayetli (ihtiyatlı) erkeklerin kalbini; akıl ve dini noksan hiçbir kimsenin sizin kadar çabuk çelebileceğini görmedim.”
Anlatılmak istenen şudur ki, bu, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in hükmüdür ve Ebu Said el-Hudrî (Radıyallahu Anh)’in hadisinde Sahiheyn'de rivayet edilmiştir ve sabittir.
Akıl noksanlığının anlamını; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in buyurduğu gibi, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olduğu, din noksanlığı konusuna gelince, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in buyurduğu gibi; âdet ve lohusalık hallerinde gece gündüz namaz kılmamalarıdır. Yani adet olduğu için ve doğum sonrası kanama olduğu için namaz kılmazlar. Bu Allah'ın onlar için yazdığı bir noksanlıktır ve bunda günah yoktur. Bundan sorumlu tutulmazlar.
O halde, bilgili ve takva sahibi bile olsa, peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in irşat ettiği veçh ile bunu kabul etmelidir. Çünkü peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), hevasından, ve boş boş konuşmaz, bilakis bu, Allah'ın kendisine gönderdiği ve ümmete tebliğ ettiği bir vahiydir. Yüce Allah'ın buyurduğu gibi:
وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
“İnmekte olan yıldıza ant olsun ki, Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı. O, hevadan (arzularına göre) konuşmaz. O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir.”
İslam'dan önce kadınlara hiçbir hak verilmemiş, iradeleri elinden alınmış, hakları gasp edilmiş ve hatta İslam öncesi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bi’setinden önce…
Sonra İslam şeriatı geldi ve konumunu geri verdi, üzerindeki baskıyı kaldırdı ve haklarının korunmasını ve statüsünün yükseltilmesini tavsiye etti ve hatta onu tüm yasal hükümlerde erkeklerin kız kardeşi yaptı. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur: إِنَّ النِّسَاءَ شَقَائِقُ الرِّجَالِ “Şüphesiz kadınlar erkeklerin kız kardeşidir.”
Unutulmamalıdır ki, kadınlar için olan emirler şunları içerir:
- Din ve ahlâk sahibi ehil talibine cevap vermeme konusunda Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
‌إِذَا ‌ جَاءَكُمْ ‌ مَنْ ‌تَرْضَوْنَ ‌دِينَهُ ‌ وَ خُلُقَهُ ‌فَزَوِّجُوهُ ‌إِلَّا ‌تَفْعَلُوا ‌تَكُنْ ‌ فِتْنَةٌ فِي ‌الْأَرْضِ، ‌وَفَسَادٌ ‌ عَرِيضٌ
“Dinini ve ahlakını beğendiğiniz bir kimse size dünür olarak gelirse kızınızı ona nikâhlayın. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve bozgunculuk olacaktır.”
Kadının mehirine münhasıran kendisine ait olduğu için, onun takdirinde ve bazı haklarının yerine getirilmesinde haddi aşmamak ve kocanın ondan istifade etmesi yerine, onu baba veya vasilerin alması caiz değildir. وَآتُواْ النَّسَاء صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً “Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin.”
Kadına miras hakkı verilmiş, Kadını ayırarak erkekler için vasiyet yazmak veya terekenin (Mirasın) Kur’an’a aykırı olarak dağıtılması da haram kılınmıştır.
Modern tıp, bir kadının beynindeki kıvrımların, bir erkeğin beynindeki kıvrımlardan daha az olduğunu kanıtlıyor. Ve insan zihninin bolluğunun bu kıvrımların bolluğundan kaynaklandığını, Anatomik tıbbi açıdan, bir kadının zihni bir erkeğe göre daha azdır. Buna bir kadının başına gelen semptomları ekleyin ve bu onun beyin atrofisinin bir nedenidir. Yani, bir kadın hamile kalırsa, beyninde atrofi olur. Ve adet görürse, zaman zaman faz dışına çıkmasına neden olan bazı durumlar olacaktır. Bu onu konuşmasında etkilediği için, Ruhunu etkiler, yorgunluğunu, ruh halini değiştirir. Âdet sırasında ve hamilelik sırasında bilinmeyenleri yayar. Bu nedenle, bir erkekten daha az zekidir, bu bir karakterdir. Ve eğer âdet sürecinde bunu bilmek istiyorsanız - ve eğer kadınlar ya da bazı kadınlar buna kızıyorsa - dünyaya bakın, Âdem’den bu yana kaç kadın devlet başkanı oldu? Aksine, dünyada Âdem’den bu güne kadar kaç bakan var? Çok az. Kaç kadın lider var? Kaç savaşçı var? Aslında dünyada kaç yetenekli kadın doktor var?
Kadın zayıftır, Allah onu böyle yaratmıştır ve bu onun gerçekteki mükemmelliğidir. Kadın yürüdüğü yolu ve yaratılmış olduğu özelliği bildiği zaman Ona göre davranır, Allah'ın kadınlara velayet ve küçük çocuklara karşı sabır konusunda verdiği yeteneklerdir. Bunlar şefkat, merhamet hassasiyet ve tutkudur. Kadında duygu kuvvetlidir. Erkek gibi olsaydı çocukları keserdi. Bunu bilmek istiyorsanız, küçük çocuğu sadece üç saat erkekle bırakın ve sabrını nasıl kaybettiğini, sıkılıp bunaldığını görün. Mesele şu ki, erkek dayanamıyor, sabırlı değil, kadın sabırlı, Çocuk hasta, yorgun veya ağlıyorsa geceleri onunla birlikte uykusunu terk eder. Ve buna çok garip bir şekilde katlanır, Allah onu böyle yaratmış ve vücudunu bununla, pelvisin kapasitesini ve diğer iyi bilinen şeylerle birleştirerek yarattı. Yavruyu emzirmesi, hamile kalması ve doğurması için vücudunu bununla, leğen kemiğinin kapasitesini ve diğer bilinen hususlarla yaratmış, bu özellikleri ona vermiştir. Her şey bir erkekten tamamen farklı, Bir kadının aklı bir erkeğinki gibi olsaydı, onunla asla bir araya gelmezdi. Onunla eşit oldu, ama Allah onu duygulu kıldı ve sonra duyguyu akla üstün kıldı. Böylece bir erkek işlerin dizginlerini kolayca kontrol edebilir, onu yönlendirebilir ve ona liderlik edebilir. Bir kadın çok az sözle sinirlenirse bunların hepsi geçer, öfke biter, arınır. Ama bir erkek bir erkekle tartışırsa bu bir sorundur, kadın da erkek gibi olsaydı aile bulamazdın.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in: فَإِنَّ الْمَرْأَةَ خُلِقَتْ مِنْ ضِلَعٍ “Kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır,” buyruğu; gençlerin üzerinde durup bunlarla ilgilenmesi niçin yaratıldığı hususunda mükemmelliktir.

KADINLARI DÖVMENİN ÇİRKİNLİĞİ
عَنْ عَبْدِ اللهِ بْنِ زَمْعَةَ ، قَالَ: خَطَبَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ ، فَذَكَرَ النَّاقَةَ ، وَذَكَرَالَّذِي عَقَرَهَا ، فَقَالَ : " {إِذْ انْبَعَثَ أَشْقَاهَا} [الشمس: 12] ،انْبَعَثَ لَهَا رَجُلٌ عَارِمٌ ، عَزِيزٌ مَنِيعٌ فِي رَهْطِهِ ، مِثْلُ ابْنِ زَمْعَةَ " ثُمَّ ذَكَرَ النِّسَاءَ فَوَعَظَهُمْ فِيهِنَّ ، فَقَالَ: " عَلَامَ يَجْلِدُ أَحَدُكُمْ امْرَأَتَهُ جَلْدَ الْعَبْدِ ، وَلَعَلَّهُ يُضَاجِعُهَا ، مِنْ آخِرِ يَوْمِهِ " ثُمَّ وَعَظَهُمْ فِي ضَحِكِهِمْ مِنَ الضَّرْطَةِ ، فَقَالَ : " عَلَامَ يَضْحَكُ أَحَدُكُمْ مما يَفْعَلُ ؟ " [رواه أحمد (١٦٢٧٨) وابن ماجه (١٩٨٣) والبخاري (٤٩٠٨)]
128- Abdullah bin Zam’a (Radıyallahu anh)’dan:
Rasulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hutbe irat etti ve dişi deveden bahsederek, onu boğazlayanı anlattı ve : “En azgınları ileri atıldığında” buyurarak kötülükte aşırı giden güçlü, kuvvetli ve toplumun içerisinde karşı konulmayan Ebu Zem’a gibi bir adam öne atıldı, demiştir. Sonra kadınlardan bahsedip bunlara ( iyilik etmek) hakkında erkeklere nasihatte bulunduktan sonra şöyle buyurdu:
“Cariyeyi değnekle dövercesine ne zamana kadar bazılarınız karılarını değnekle dövecek (yani bu âdeti sürdürecek)tir? Hâlbuki döven adamın, dövdüğü karısının yatağına ayni günün sonunda girmesi umulur.”
Bu hadisi Müslim daha uzun bir metin hâlinde rivayet etmiştir.
Sindî bu hadisle ilgili olarak şöyle der: Yani bazılarınız cariyeyi dövdüğü gibi nikâhlı karısını şiddetle döver. Öteden beri alışılan bu hale ne zamana kadar devam edilecektir? Bu âdeti terk edin. Halk cariyeyi değnekle dövme âdetine alışkın olduğu için hadiste cariyeyi dövmekten bahsedilmiştir. Bu benzetme, cariyeyi şiddetle dövmenin caizliğini ifade etmez.
Bir hadiste: “Sopanı karın (ın üstün)den kaldırma” buyurulmuştur. Bir kavle göre bu hadisten maksat kadını dövmek değil, onu tedip etmektir.
Erkek gece ailesinin yatağına gireceğine göre aralarında birlik ve sevgi olmalıdır. Kadını değnekle dövmek ise bu birlik ve sevgiye uygun düşmez. Sabahleyin karıyı dövüp akşam onunla ayni yatağa girip yatmak birbirine uygun şeyler sayılmadığı için bunu düşünüp dövmekten vazgeçmek için hadisin sonunda bir irşat yapılmıştır.
Dişi deve Salih peygamberin mucizesi olan ve Semud kavmini imtihan için gelen Semud kavminin devesidir. Ayette geçen: “En azgınları ileri atıldığında.” Kabilenin en azgını. Bu dişi deveyi boğazlayan Kudâr İbni Sâlif’tir. Semud kavminin en azgını bu idi. Bunun hakkında Allah Teâlâ Kamer süresinde : “Arkadaşlarını çağırdılar, o da sarılarak onu kesti.” buyurmaktadır. Bu kişi, onlar arasında değerli; kavmi içinde şerefli, sözü dinlenen ve reis durumunda olan sayılır bir kişi idi. Nitekim İmam Ahmed İbni Hanbel şöyle der: Bize İbni Ümeyr... Abdullah İbni Zem’a’dan nakletti ki; Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hutbe okumuş ve dişi deveden bahsederek, onu boğazlayanı anlatmış ve : “En azgınları ileri atıldığında” buyurarak kötülükte aşırı giden güçlü, kuvvetli ve toplumu içerisinde karşı konulmayan Ebu Zem’a gibi bir adam öne atıldı, demiştir. Buhari “Tefsir” bahsinde, Müslim “Cehennemin nitelikleri” bahsinde ve Tirmizi ile Nesai de yine “Tefsir” bahsinde bu hadisi rivayet ederler. İbni Cerir ve İbni Ebu Hatim de Hişam İbni Urve kanalıyla... Abdullah İbni Zem’a’dan bu hadisi naklederler.
İbni Ebu Hatim der ki: Bize Ebu Zür’a... Ammar İbni Yasir’in şöyle dediğini nakletti: Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Ali’ye dedi ki: Dikkat et, sana insanların en azgınını anlatayım mı? O; evet, deyince bunlar iki kişidirler, biri dişi deveyi kesen Semud kavminin azgını, diğeri de ya Ali seni dövüp şuraya kadar ıslatan, dedi. Sakalını kastediyordu.
“Allah’ın peygamberi onlara: Allah’ın dişi devesi ve onun su hakkı, demişti.” Salih (Aleyhisselam) onlara; Allah’ın dişi devesine dikkat edin ve ona kötülükle dokunmaktan sakının, demişti. Su içerken de ona saldırmayın, çünkü bir gün sizin içme gününüzdür, bir gün onun içme günüdür.
“Fakat onu yalanladılar ve derken deveyi kestiler.” Allah’ın peygamberinin onlara getirdiği gerçeği yalanlayıp ardından da dişi deveyi kestiler. Hâlbuki Allah, o dişi deveyi kendilerine bir mucize ve aleyhlerinde hüccet olmak üzere kayadan çıkarmıştı.
“Bunun üzerine Rabları günahları sebebiyle onları kırıp geçirerek yerle bir etti.” Rabları onlara kızıp yere geçirdi. Üzerlerine inen cezayı eşit kıldı. Katâde der ki: Bize ulaştığına göre, Semud kavminin azgını deveyi kesmeden büyük küçük, erkek, dişi hepsi onun peşine takılmışlardı. Milletin hepsi devenin kesilmesi işine ortak olunca, günahları nedeniyle Allah onları topluca ve eşit olarak yere geçirmişti.
“Bunun sonundan hiç korkmayarak.” Bu ayetin şeklinde okunduğu da varittir. İbni Abbas der ki: Allah hiç bir kimseden korkmaz. Mücahit, Hasan, Bekr İbni Abdullah el-Müzeni ve başkaları da böyle demişlerdir. Dahhâk ve Süddî ise; o deveyi kesen yaptığının akıbetinden korkmuyordu, demiştir. Ancak birinci görüş daha evlâdır. Çünkü ayetin seyri buna delâlet ediyor. Allah en iyisini bilendir.

GİYİNİK ÇIPLAKLAR
يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْآتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَىٰ ذَٰلِكَ خَيْرٌ ذَٰلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
“Ey Âdemoğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Ve bir de takva elbise... İşte o daha hayırlıdır. İşte bu(nlar), Allah'ın ayetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.”
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ص صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : " صِنْفَانِ مِنْ أَهْلِ النَّارِ لَمْ أَرَهُمَا : قَوْمٌ مَعَهُمْ سِيَاطٌ كَأَذْنَابِ الْبَقَرِ يَضْرِبُونَ بِهَا النَّاسَ ، وَنِسَاءٌ كَاسِيَاتٌ عَارِيَاتٌ ، مُمِيلاَتٌ مَائِلاَتٌ ، رُءُوسُهُنَّ كَأَسْنِمَةِ الْبُخْتِ الْمَائِلَةِ ، لاَ يَدْخُلْنَ الْجَنَّةَ وَلاَ يَجِدْنَ رِيحَهَا ، وَإِنَّ رِيحَهَا لَيُوجَدُ مِنْ مَسِيرَةِ كَذَا وَكَذَا "
Ebu Hüreyre (Radıyallahu anh)’den; Resulüllah Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:
“Cehennemliklerden görmediğim iki sınıf vardır. (Biri) yanlarında sığırkuyrukları gibi kamçılar bulunup, onlarla insanları döven bir kavim! (Diğeri) Giyinmiş çıplak sallanarak yürümeyi öğreten kırıtkan başları Horasan develerinin eğilmiş hörgüçleri gibi bir takım kadınlar! Bunlar cennete giremeyecek, onun kokusunu da duyamayacaklardır. Hâlbuki onun kokusu şu kadar ve şu kadar uzaktan duyulacaktır.”
Bu hadis-i şerif Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin mucizelerinden biridir. 676 Hicri tarihinde vefat eden Nevevî: “Bugün bu iki sınıfın ikisi de mevcuttur” diyor. Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bunları görmemesi, onun yaşadığı saadet devrinde bu küstahlar henüz zuhur etmediği içindir..
Birinci sınıftan murad şüphesiz ki zalimlerdir. Bıçağı belinde, kırbacı elinde dediğim dedik olan ve “Var mı bana yan bakan?” diyen zalimler. Resulüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem devrinden sonra daima buluna gelmişlerdir. Zalim hükümdarlar, zalim kumandanlar, devlet adına çalışan zalim memurlar, çırağına, çobanına ve işçisine zulmeden bilcümle gaddarlar bu sınıfa dâhildir.
Kâsiyât: Giyinmiş kadınlar; âriyat ise çıplak kadınlar manasına gelir. Bu iki kelime birbirleri üzerine atfedilmediğine göre beraberce manaları “hem giyinmiş hem çıplak” demek olur. Ulema bunları tefsir ve izah hususunda bir hayli uğraşmışlardır. Bazıları: “Kâsiyât'ın manası Allah'ı nimetine bürünmüş, Âriyat’ın manası ise şükründen aciz ve çıplak kalmış, bunca nimete karşı Allaha itaatten uzak, günah ve masiyet içinde yüzen kadınlar” mütalâasında bulunmuş; bir takımları: “Bunun manası kadın halini meydana çıkarmak için bedeninin bir kısmını örter, bir kısmını açar.” diye tefsir etmiş, hatta bedenini gösteren dar, ince ve şeffaf elbise giymek suretiyle vücut hatlarını meydana çıkaranlardır, diyenler bile olmuştur.
Bize kalırsa bugün giyinmiş çıplak kadınların kim olduğunu tarif hacet yoktur. İstanbul gibi bir şehrin en ücra köşelerinden birinde bir dakika durarak gelen geçen kadınları temaşa etmek kâfidir. Şüphesiz ki gözle görmekten daha iyi tarif olamaz!.. Açıklar zaten açık. Başı örtülü olduğu halde pantolonlu olup kendini tesettürlü zanneden nice çıplak kadınla karşılaşırsınız. İşte hadisi şerifteki giyinmiş çıplaklar bunlardır. Zavallı kendini mesture zanneder. Merhum necip fazıl Kısakürek büyük doğularda bu tarz giyinen kadınlar için şöyle der: “Üstü şişhane altı tersane neylesin Fatma bacı”
Mâilât: Eğilen kadınlar, demektir. Bunu da bazıları iffetten ve istikametten uzak, Allah'a itaatten ve korumaları lazım gelen hususu muhafazadan inhiraf eden, yanlayan kadınlar manasına almış. Bir takımları: “Bundan murad kırıta kırı ta yürüyen, yürürken omuzlarını sağa sola sallayan kadınlardır.” diye izah etmişlerdir. Bir takımları mailatı fahişe kadınlar gibi başlarını yamuk tarayanlar manasına almışlardır. Mumilat ise bu tefsirlere göre: Başkasına, sallanarak yürümeyi öğreten, başkasını çileden çıkaran, başkasına fahişeler gibi taranmayı öğreten kadınlar manasına gelir.
Kadınların başlarının deve hörgüçlerine benzetilmesi topz taptıkları, kuaförlerde başlarını şekilden şekile soktukları ve çeşitli bağ ve sargılarla sararak onları büyüttükleri içindir. Bunu anlamak için de bu gün herhangi bir sokağın başında bir dakika durmak kâfidir. Deve hörgücüne benzeyen kadın başı nasıl olurluğunda asla şüphe bırakmayacak niceleri muhakkak arzı endam ederek geçecektir.
وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ
“Gizleyecekleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar (Kırıtarak yürümesinler).”
وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى
“Evlerinizde oturun, ilk Cahiliye devri (kadınlarının) yürüyüşü gibi açılıp saçılarak, ziynetlerinizi göstererek yürümeyin.”
Sabuni bu ayetlerin tefsirinde şöyle der: “Kadınlar cahiliyet devrinde de şimdi olduğu gibi, erkeklerin dikkatini celp etmek için, göğüs ve gerdanları, bilekleri, erkekleri tahrik edecek yerleri açıkta kalacak elbiseler giyer, vücudunun açılması uygun olmayan yerlerini açarak, saçlarını omuzlarına döker, başörtülerini geriye atarlardı. Bu kılıkla erkekler arasında gezerlerdi. İşte Allah celle celaluhu mümin kadınlara onlar gibi yapmamalarını, önlerine bakarak yavaş yavaş yürümelerini emretmektedir.”
Katade şöyle der: “Cahiliye kadınları kırıtarak ve cilve yaparak yürürlerdi. Yüce Allah bunu yasakladı.” Onların bu edeple yürümeleri, kötü kimselerin fenalıklarından namus ve iffetlerini koruyacaktır.
Allah Müslümanların kadınına erkeğine, büyüğüne küçüğüne intibahlar nasip etsin.
Allah değerli olan her şeyi bir kılıf içine koymuş, gizli yerlere saklamıştır. Elmaslar, yerin derinliklerinde, İnciler, okyanusun dibinde. İstiridye, kabuğunun içinde korunaklı olarak bulunur. Altın ve maden kayalıklarla kaplı yerlerde bulunur. Sen onlara kolay ulaşamazsın, güzelliklerini çabucak göremezsin. Yollardaki çakıl taşlarına, dokunur gibi dokunamazsın onlara. Çünkü onlar değerlidir.
Düşün ey İslam’ın kızı; Sen o taşlardan daha mı kıymetsizsin ki, seni herkes kolayca görüp, güzelliğine erişebilsin.
Açıkta olan bala, sineklerin üşüştüğü gibi, güzelliği ortada olan kadına da üşüşenler çok olur. İşte bu yüzden, tesettür seni kıymetli yapar, sana değer katar!..

DEYYUS
Bilinmektedir ki deyyus; ailesinde iffetsizliği kabul eden kişi olduğu, kadının zinasına razı olup, ahlaksız davranışından da memnun olur. Bu, ailesindeki itaatsizlikten ve kötülükten memnun olan, yani ailesindeki fahişeliğe razı olan boynuzlu erkektir.
Deyyus, Allah Resul'ünün bize dediği gibi mahremlerini kıskanmayan ve onlara bakan kimseleri umursamayan kimsedir. Bilakis, onların iffetsizlik yaptıklarını anladığı zaman onları kıskanmayan. Mahrem'in giydiği kıyafetleri umursamayan mahremden maksat (annen - kız kardeşin - karın - kızın)dır.
Bu, karısının erkeklerle serbestçe ve iş kapsamı dışında ilgilendiğini görüp umursamayan deyyustur. Ve kız kardeşini erkek arkadaşlarıyla konuşurken görür kıskanmaz ve umursamaz. Aksine, onu bunu yapmaya teşvik eder. Deyyusluğun en yüksek derecesi, kocanın karısının zina ettiğini bilmesi ve bunu umursamamasıdır.
Deyyusun Kur'an-ı Kerim'deki anlamı
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواقُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُعَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْوَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateşten koruyun. Onun başında gayet katı, şiddetli, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildikleri şeyi yapan melekler vardır.”
Deyyus, ailesinden bir kötülüğü görüp susup münker saymayan kimsedir. Ailesinin kötülüğe ve ahlaksızlığa düştüğünü kabul eden ve rıza gösteren, ailesini kıskanmaz çünkü kendini küçük düşürür ve bunu medeniyet addeder ve ev halkına karşı kıskançlığını öldürür. Annesi, kız kardeş, kızı, karısı gibi mahremlerinin giydiği kıyafetlere aldırmaz.
Karısının erkeklerle serbestçe uğraşmasını kabul eden, yani mahremlerinden gördüğü hiçbir kötülüğü reddetmeyen kimsedir. Deyyus, ailesi arasında ahlaksızlığa, kötülüğe, şer ve fesada razı olan, bu konuda kendini yumuşak huylu hoş görülü gibi kabul eden ve onları buna davet eden kişidir.
Bir kişinin, ailesinin zinaya sebep olabilecek ahlaksızlığını kabul etmesi veya çıplak insanlara bakmasını tasvip etmesi deyyusluğa davetiyedir. Bu başlı başına deyyusluk değilse de deyyusluğun vesilesi olarak kabul edilir.
İslam'da deyyusun hükmü
Resûl-i Ekrem(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den rivayet olunduğuna göre, deyyusla ilgili hükmün onu ahirette cennetten mahrum etmek olduğu bildirilmiştir. Deyyusun suçu, Ailesine ahlaksızlık yapmakta ısrarı ve niyetidir. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu adamların cennete giremeyeceklerini haber vermiştir. Ayrıca Cenab-ı Hak, kıyamet günü onlara bakmayacaktır.
Deyyus Cennet'in kokusunu alamaz
Bu dünyada işlediği günahlardan dolayı cehenneme girse bile, Müslüman ve muvahhid (Cenâb-ı Hakk’ı birleyici) olarak ölen bir kimse, Cennet'e müyesser olur. Ama deyyus büyük kötülük yapar.
Ve suçu büyüktür, çünkü bu suç onun ailesindeki ahlaksızlığı onaylamasında kendini gösterir ve peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), hadis'i şeriflerde açıkça bildirmiştir ki deyyus cennete giremez ve Cenab-ı Hak ona bakmaz. Peygamber'in bu güzel hadisleri arasında:
Nesai, İbni Ömer'den (Radıyallahu anh) rivayet etmiştir.
” ‌ثَلَاثٌ ‌لَا ‌يَدْخُلُونَ ‌الجَنَّةَ ‌وَ لَا ‌يَنْظُرُ ‌اللهُ ‌إِلَيْهِمْ ‌يَوْمَ ‌ القِيَامَة : العَاقُّ وَ الِدَيْه ، وَ المَرْأَةُ المُتَرَجِّلَةُ المُتَشَبِّهَةُ بِالرِّجَال ، وَ الدَّيُّوث “
Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Üç kişi vardır ki, Allah Teâlâ kıyamet günü yüzüne bakmayacaktır: Ana-babasına âsi olan, erkeğe benzeyen kadın ve deyyus.”
وَ عَنِ ابْنِ عُمَرَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قَالَ : ثَلَاثَةٌ ‌ قَدْ ‌حَرَّمَ ‌ اللَّهُ ‌ عَلَيْهِمُ ‌ الْجَنَّةَ : ‌مُدْمِنُ ‌الْخَمْرِ ‌وَ الْعَاقُّ ‌ وَ الدَّيُّوثُ ‌الَّذِي ‌يُقِرُّ ‌فِي ‌أَهْلِهِ
İmam Ahmed de İbni Ömer'den rivayetle şöyle nakletmiştir: Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Üç kişi vardır ki, Allah Teâlâ cenneti onlara haram kılmıştır: Alkolikler, Ana-babasına âsi olan ve ailesindeki kötülüğü kabul eden deyyus.”
Peygamber'in zikredilen hadisleri şunu göstermektedir:
Deyyus asla cennete girmez, çünkü ahlâksızlığı caiz gördüğünde bu iş onu İslam'dan çıkarır ve bu yüzden cennet ona haramdır ve girmez.
İkinci hadis ise, cennetin daha baştan kendisine haram kılınacağı, cehenneme gireceği ve işlediği günahların cezasını çekeceği anlamına gelir. Ama Allah'ın lütfu ve rahmeti ile cennete girebilir veya Allah onu bağışlar da bu böylece cehenneme girmeyebilir. Ancak bu durumda Cennete ilk girenlerden olmayacaktır. Bu vaad, Müslüman olarak ölen kişiye, bu büyük kötülükten tövbe etmeden önce verilir. Tövbe eden Müslümana gelince, Allah onu bağışlar.
Tövbe eden Deyyusun hükmü
Erkeğin eşini ve mahremlerini kıskanması, erkekliğinin ve yüceliğinin mükemmelliğine işaret ettiği için övgüye değer bir özelliktir. Ailesini kıskanmayan erkek ise deyyusluk yolundadır ve bu hem şer'an hem de fıtraten çirkindir. Irzın (namusun) savunmasını meşru kılan da budur. Bu yolda ölen kişi şehit sayılır. Bahsettiğimiz delil, Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in şu hadisidir:
” ‌مَنْ ‌قُتِلَ ‌دُونَ ‌أَهْلِهِ ‌فَهُوَ ‌شَهِيدٌ “
“Ailesi uğruna öldürülen şehittir.” Deyyusa gelince, o daha önce saydıklarımızın tam tersini yapan, ailesini kıskanmayan ve onların ahlaksızlığını kabul eden adamdır.
Tövbe eden deyyusa gelince,
Buradaki soru, deyyusun tövbesi var mı? Cevap evet, deyyusun, tövbesi kabul edilir, inşaallah, çünkü Yüce Allah, kitabı keriminde bütün günahları bağışlayacağını bildiriyor ve şöyle buyuruyor:
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا
“ De ki: “Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar.”
Deyyusun tasviri ve tanımı, haddi aşmamak kaydıyla, övülen mümin ahlakından olan kıskançlığın ortadan kaldırılmasıdır.
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : " إِنَّ اللَّهَ يَغَارُ، وَإِنَّ الْمُؤْمِنَ يَغَارُ، وَغَيْرَةُ اللَّهِ أَنْ يَأْتِيَ الْمُؤْمِنُ مَا حَرَّمَ عَلَيْهِ ".‌‌
Sahiheyn’de, Ebu Hüreyre (Radıyallahu anh)'dan rivâyet olunduğuna göre, o şöyle dedi: Allah Resulü, (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dedi ki: “Allah kıskanır, mümin kıskanır ve Allah'ın kıskandığı şey, müminin Allah'ın haram kıldığına gelmemesidir.”
Kıskançlığın zıddı ise deyyusluktur. Deyyusluk, erkeklerde Ailesinde ahlaksızlığı gören ve namusunu kıskanmayandır. Deyyusluk: Elbette kınanması gereken kötü ahlaktır ve İslam hukuku tarafından yasaklanmıştır. Şafii ve hanbeli mezheplerinde deyyusun şahitliği kabul olunmaz. Filistin - Kudüs Üniversitesi - Fıkıh ve Usul Profesörü - Prof. Dr. Hüsameddin bin Musa Afane diyor ki: Deyyus lafzı birkaç hadiste belirtilmiştir. Onlar:
عن عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : " ثَلَاثَةٌ قَدْ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِمُ الْجَنَّةَ : مُدْمِنُ الْخَمْرِ، وَالْعَاقُّ، وَالدَّيُّوثُ الَّذِي يُقِرُّ فِي أَهْلِهِ الْخُبْثَ ".
İmam Ahmed'in Müsned'inde İbni Ömer (Radıyallahu anh)'den rivâyet ettiğine göre o şöyle demiştir: Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Üç, kişi vardır ki; Allah onlara cenneti haram kılmıştır; alkolikleri, ana-babasına asi olan ve ailesinde kötülüğü (fuhşu) kabul edip kıskanmayan deyyuslar.”
عَن عَبْدِ اللهِ بْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللهُ عَنهُ عَنِ النَّبيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَال : " ‌ثَلَاثٌ ‌لَا ‌يَدْخُلُونَ ‌الجَنَّةَ ‌وَ لَا ‌يَنْظُرُ ‌اللهُ ‌إِلَيْهِمْ ‌يَوْمَ ‌ القِيَامَة : العَاقُّ وَ الِدَيْه ، وَ المَرْأَةُ المُتَرَجِّلَةُ المُتَشَبِّهَةُ بِالرِّجَال ، وَ الدَّيُّوث "
Bir başka rivayette ise Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Üç kişi cennete girmez ve kıyamet günü Allah onların yüzüne bakmaz: Ana-babasına âsî olan evlat, erkekleri taklit eden kadın ve Deyyus.”
Ahmed rivayet etti ve Şeyh El-Albani İbn Ömer'in hadisini zikretti. Nesai, Hâkim ve Beyhaki Süneninde iki sahih yoldan rivayet etmişlerdir. Hâkim onu sahih olarak değerlendirdi, Zehebi ona muvafakat etti ve el-Elbani bunu tasdik etti.
وعَنْ عَمَّارٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أنَّهُ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ قَالَ :” ثَلَاثَةٌ ‌لَا ‌ يَدْخُلُونَ ‌ الْجَنَّةَ ‌أَبَدًا : ‌الدَّيُّوثُ ، ‌وَالرَّجُلَةُ ‌مِنْ ‌ النِّسَاءِ ، ‌وَ مُدْمِنُ ‌الْخَمْرِ ، قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ : أَمَّا مُدْمِنُ الْخَمْرِ فَقَدْ عَرَفْنَاهُ فَمَا الدَّيُّوثُ ؟ قَالَ : الَّذِي لَا يُبَالِي مَنْ دَخَلَ عَلَى أَهْلِهِ ، قِيلَ : فَمَا الرَّجُلَةُ مِنْ النِّسَاءِ ؟ قَالَ : الَّتِي تُشَبَّهُ بِالرِّجَالِ “
Allah ondan razı olsun, Ammar’dan rivâyete göre, o, selâm ve selâm üzerine olsun dedi ki: “Üç kişi ebediyen cennete giremez: deyyus, erkeğe benzeyen kadın ve alkolik.” Dediler ki: Ey Allah’ın Resulü, alkolik olan, onu biliyoruz, peki deyyus nedir? Dedi ki: Ailesine kimin girdiğini umursamayan. Dedik ki: Kadından erkek nedir? “Erkeklere benzeyen kadın” buyurdu.
Deyyus hakkındaki hüküm ve sözler
Selef-i salihin ve din âlimleri, ev halkını kıskanmayan deyyus hakkındaki hükümlerini şöyle söylemişlerdir
Deyyus; İbni Ömer'in hadisinde belirtildiği gibi, ailesinin kötülüğünü kabullenendir. İbni Manzur dedi ki: [Deyyus; ailesini kıskanmayan kimsedir]. Ali el-Karî de şöyle demiştir: (onaylayan, yani ailesine, yani eşine, cariyesine veya kötü olan ev halına karşı suskunluğunu ispat eden (kıskanmayan) kişi. Yani, zina veya onun öncülleri ve diğer masiyet manasında olanlar içki içmek, cünüpken gusletmemek ve benzeri bütün diğer günahlar gibi... El-Tîbi dedi ki: Onlarda bir kötülük gören, onları kıskanmayan ve onları engellemeyen, böylece ailesindeki kötülüğü kabul eder.
Özetle, deyyus, karısını ve mahremlerini kıskanmayandır ve deyyusluk büyük günahtır. İbni Hacer el-Mekki onu büyük günahlardan saymış ve yukarıdaki hadisleri ve diğerlerini zikretmiştir. Sonra da şöyle demiştir: [El-Celal el-Belkini dedi ki: Bu şüphesiz büyük bir günahtır ve ifsadatı büyüktür.] Deyyus; âlimlere göre ahlâksızlıktır, Şafiîler ve Hanbelîlere göre şahitliği, ailesindeki ve mahremindeki kötülüğü gördüğü halde sustuğu için kabul olunmaz, Allame İbnü'l-Kayyim dedi ki: [Bu hadiste Deyûs'un zikredilmesi, dinin aslının kıskançlık olduğunu, kıskançlık etmeyenin dini olmadığını gösterir, bu yüzden kıskançlık kalbi korur. Böylece uzuvlar onu korur, kötülükleri ve ahlaksızlıkları giderir. Kıskançlığın yokluğu, kalbi öldürür, böylece uzuvlar da ölür ve artık onun için hiçbir tiksinme ve kalpte kıskançlık kalmaz. Tıpkı Hastalığı defeden ve ona direnen kuvvet gibi ve eğer kuvvet giderse ölüm gibidir.]
Gazali (Rahmetullahi aleyh) şöyle der:
“Zayıf bir diyetin meyvelerinden biri, kişinin karısı ve mahremi hakkında maruz kaldığı onur ve izzet-i nefs eksikliğidir… Ve en adiliğin en aşağısına ve kişiliğinin küçüklüğüne (bayağılığına) hamledilir... Mahremi kıskanmamak meyvesini verir, durum böyle olunca da nesepler karışır. Bu nedenle: ‘Erkeklerinin kıskançlığı zayıflayan her milletin, kadınlarının geçim ve koruması zayıflamıştır.’ Denilmiştir.”
İmam Ebu Hanife -Allah ona rahmet etsin- şöyle buyurmuştur:
Bir kadın evden çıkıyor ve kocası ona engel olmuyorsa deyyustur.
Rivayete göre Hz. Ali (Radıyallahu anh), dedi ki:
“Kadınlarınızı çarşılarda sapıkların (serkeşlerin) sıkıştırdığı bana ulaştı, kıskanmıyor musunuz? Kıskanç olmayanda hayır yoktur.”
Kıskançlık duymayan kimsede hayır yoktur. Kim böyleyse o deyyustur.
عَنِ ابْنِ عَبّاسٍ رَضِىَ اللهُ عَنْهُمَا عَنِ النَّبِىُّ صَلّى اللهُ عَلَيهِ وسَلَّمَ عَشَرَةُ أصْنَافٍ مِنْ اُمَّتِى لايَدْخُلُونَ الجَنَّةَ إلاّ مَنْ تَابَ أوَّلُهُمُ القَلاّعُلاوَالجُيُوفُ وَالقَتَّاتُ وَالدَّبُوبُ وَالدَّيُّوثُ وَصَاحِبُ العَرْطَبَةِ وَصَاحِبُ الكُوبَةِ وَالعُتُلُّ وَالزَّنِيمُ وَالعَاقُّ لِوَالِدَيْهِ قِيلَ يَا رَسُولَ اللهِ صَلّى اللهُ عَلَيهِ وسَلَّم مَا القَلاّعُلا قَالَ الَّذِى يَمْشِى بَيْنَ يَدَيِ الاُمَرَاءِ وَقِيلَ مَا الجَيُوفُ قَالَ النَّبَّاشُ وَقِيلَ مَاالقَتَّاتُ قَالَ النَّمَّامُ وَقِيلَ مَا الدَّبُوبُ قَالَ الَّذِى يَجْمَعُ فِى بَيْتِهِ فَتَيَاتِ لِلفُجُورِ وَقِيلَ مَاالدَّيُّوثُ قَالَ الَّذِى لايَغَارُ عَلَى أهْلِهِ وَقِيلَ مَا صَاحِبُ العَرْطَبَةِ قَالَ الَّذِى يَضْرِبُ بِالطَّبْلِ وَقِيلَ مَا َصَاحِبُ الكُوبَةِ قَالَ الَّذِى يَضْرِبُ الطَّنْبُورَ وَقِيلَ مَاالعُتُلَّ قَالَ الَّذِى لايَعْفُو عَنِ الذَّنْبِ وَلا يَقْبَلُ العُذْرَ وَقِيلَ مَا الزَّنِيمُ قَالَ الَّذِى وُلِدَ مِنَ الزِّنَى وَيَقْعُدُ عَلَى قَارِعَةِ الطَّرِيقِ فَيَغْتَابُ النَّاسَ وَالعَاقُّ مَشْهُورٌ .
İbni Abbas (Radıyallahu anhuma) Resulüllah( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den rivayet ediyor:
Benim ümmetimden on sınıf tövbe etmedikçe cennete giremezler. Onlar:
Kallâ, cuyuf, kattat, debûb, deyyus, artabe sahibi, kûbe sahibi, utül, zenim, akk-ı valideyn.
Denildi ki: Ey allah’ın resulü! Kallâ nedir? Resulüllah (Sallallahü aleyhi ve Sellem) buyurdu:
Yalanları ulu-l emre iletendir. (Ümeranın etrafında dolaşıp ona yalan ulaştıran dalkavuk)
Cüyûf nedir? Kefen hırsızı. (kabirleri açıp kefen soyanlar)
Kattat nedir? Koğuculuk yapan.
Debub nedir? Zina ettirmek için evinde genç kızları, kadınları toplayan.
Deyyus nedir? Ehlini (ailesini) kıskanmayandır.
Artabe sahibi nedir? Büyük tef çalan kimsedir.
Kûbe nedir? Tambur çalan kimsedir.
Utül nedir? Günahı af ve özrü kabul etmeyen kimsedir.(mütekebbir)
Zenim nedir? O zinadan doğmadır ki, yol kenarında oturup gıybet eder. Akka ise meşhurdur. (anne ve babasına zulmeden kimseye denir.)
Muaz (Radıyallhu anh)’in anlatıyor Resulüllah a sallallahu aleyhi ve sellem dedim ki;
وَ رُوِيَ عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ! أَرَأَيْتَ قَوْلَ اللَّهِ تَعَالَى : يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ أَفْواجاً فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ( يَا مُعَاذَ لَقَدْ سَأَلْتَ عَنْ أَمْرٍ عَظِيمٍ ) ثُمَّ أَرْسَلَ عَيْنَيْهِ بَاكِيًا ، ثُمَّ قَالَ: ( ‌يُحْشَرُ ‌ عَشَرَةُ ‌أَصْنَافٍ ‌مِنْ ‌أُمَّتِي ‌أَشْتَاتًا قَدْ مَيَّزَهُمُ اللَّهُ تَعَالَى مِنْ جَمَاعَاتِ الْمُسْلِمِينَ، وَبَدَّلَ صُوَرَهُمْ، فَمِنْهُمْ عَلَى صُورَةِ الْقِرَدَةِ وَبَعْضُهُمْ عَلَى صُورَةِ الْخَنَازِيرِ وَبَعْضُهُمْ مُنَكَّسُونَ: أَرْجُلُهُمْ أَعْلَاهُمْ، وَوُجُوهُهُمْ يُسْحَبُونَ عَلَيْهَا، وَبَعْضُهُمْ عُمْيٌ يَتَرَدَّدُونَ، وَبَعْضُهُمْ صُمٌّ بُكْمٌ لَا يَعْقِلُونَ، وَبَعْضُهُمْ يَمْضُغُونَ أَلْسِنَتَهُمْ، فَهِيَ مُدَلَّاةٌ عَلَى صُدُورِهِمْ، يَسِيلُ الْقَيْحُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ لُعَابًا، يَتَقَذَّرُهُمْ أَهْلُ الْجَمْعِ، وَ بَعْضُهُمْ مُقَطَّعَةٌ أَيْدِيهِمْ وَ أَرْجُلُهُمْ، وَ بَعْضُهُمْ مُصَلَّبُونَ عَلَى جُذُوعٍ مِنَ النَّارِ، وَ بَعْضُهُمْ أَشَدُّ نَتْنًا مِنَ الْجِيَفِ، وَبَعْضُهُمْ مُلْبَسُونَ جَلَابِيبَ سَابِغَةً مِنَ الْقَطِرَانِ لَاصِقَةً بِجُلُودِهِمْ، فَأَمَّا الَّذِينَ عَلَى صُورَةِ الْقِرَدَةِ فَالْقَتَّاتُ مِنَ النَّاسِ- يَعْنِي النَّمَّامَ- وَأَمَّا الَّذِينَ عَلَى صورة الخنازير، فأهل السُّحْتِ وَالْحَرَامِ وَالْمَكْسِ. وَأَمَّا الْمُنَكَّسُونَ رُؤُوسُهُمْ وَوُجُوهُهُمْ، فَأَكَلَةُ الرِّبَا، وَالْعُمْيُ: مَنْ يَجُورُ فِي الْحُكْمِ، وَالصُّمُّ الْبُكْمُ: الَّذِينَ يُعْجَبُونَ بِأَعْمَالِهِمْ. وَالَّذِينَ يَمْضُغُونَ أَلْسِنَتَهُمْ: فَالْعُلَمَاءُ وَالْقُصَّاصُ الَّذِينَ يُخَالِفُ قَوْلُهُمْ فِعْلَهُمْ. وَالْمُقَطَّعَةُ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ: فَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْجِيرَانَ. وَالْمُصَلَّبُونَ عَلَى جُذُوعِ النَّارِ: فَالسُّعَاةُ بِالنَّاسِ إِلَى السُّلْطَانِ وَالَّذِينَ هُمْ أَشَدُّ نَتْنًا مِنَ الْجِيَفِ فَالَّذِينَ يتمتعون بالشهوات واللذات، ويمنعون حق الله مِنْ «1» أَمْوَالِهِمْ. وَالَّذِينَ يَلْبَسُونَ الْجَلَابِيبَ: فَأَهْلُ الْكِبْرِ وَالْفَخْرِ وَالْخُيَلَاءِ
Ey Allah’ın Resulü! يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِفَتَأْتُونَ أَفْوَاجًا “sûra üflendiği gün bölük bölük gelirsiniz” ayetindeki fırkaları gördün mü? Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ya Muaz büyük bir şey sordun dedi: Mübarek iki gözü ağlayarak daldı, sonra şöyle dedi; ümmetimden farklı farklı on sınıf haşrolacak ki; Allah (celle celaluhu) onları İslam cemaatinden ayırmıştır. Onlar yüzlerinden belli olur. Onların bazıları maymun suretinde, bazıları domuz suretinde, bazıları başları üzerine ayakları yukarda sürünürler, bazıları kördürler tereddütlü yürürler, bazıları sağır ve dilsizdirler düşünemezler, bazıları göğüslerine kadar sarkmış dillerini çiğnerler ağızlarından kusmuk salya gibi akar, bütün ehlini murdar eder. Bazılarının ayak ve elleri kesilmiştir. Bazıları ateşten kütükler üzerinde çarmıha gerilmiştir. Bazıları katrandan olan ve daralan gömlek giyerler. Bazıları da leşten daha pis kokarlar. Maymun suretinde olanlar, koğuculuk yaparlar. Domuz suretinde olanlar, haram kazanç yiyenler, alışverişte aldatanlar ve rüşvet yiyenler gibi. Ayakları havada yüz üstü sürünenler faiz yiyenlerdir. Kör olanlar hüküm verirken haktan sapan idareciler, hâkimler, zulmedenlerdir. Sağır ve dilsizler, amelinden dolayı kendini beğenenlerdir. Dışarı sarkmış olan dilini çiğneyenler amelleri ile sözleri birbirine uymayanlardır. Kütükler üzerinde çarmıha gerilmiş olanlar, devlet ricaline dalkavukluk edenlerdir. Leşten daha pis kokanlar, şehvetlerine uyarak mallarından Allah’ın celle celaluhu hakkını vermeyenlerdir. Katrandan elbise giyenler, çalım atan, kendini beğenen kibirli kimselerdir.”
Deyyus cennete girmez
Yüce Şeriatımız, kötü ahlakı yaymanın bireyler ve toplumlar üzerindeki zararlı etkilerinden dolayı güzel ahlakı teşvik etmekte ve kötü davranışları yasaklamaktadır. Şeriat, ırzları ve nesilleri kirleten her şeyden onları korumak için gelmiştir. Yahut başkalarının namusuna saldıran kimseye haddi aştığı için en şiddetli cezalar verilir:
الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ
"Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın!..."
Ve bu ceza evli olmayan içindir. Evlilerden zina edene gelince, şeriattaki tek ceza taşlanarak öldürülmektir. Sadece bu da değil, Aksine Şeriat, namusları uğrunda ölenlerin şanını şehitler mertebesine yükseltecek kadar namusun korunmasının önemini yüceltti.
"ومن مات دون عرضه فهو شهيد"
“Namusu uğruna ölen şehittir.”
Namusunu korumak için savaşan ve bu uğurda öldürülen şehittir.
عَنِ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ، قَالَ : قَالَ سَعْدُ بْنُ عُبَادَةَ: ‌لَوْ ‌ رَأَيْتُ ‌ رَجُلًا ‌مَعَ ‌امْرَأَتِي ‌لَضَرَبْتُهُ ‌بِالسَّيْفِ ‌غَيْرُ ‌مُصْفِحٍ ‌عَنْهُ ، فَبَلَغَ ذَلِكَ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالَ : ”أَتَعْجَبُونَ مِنْ غَيْرَةِ سَعْدٍ ، فَوَ اللهِ لَأَنَا أَغْيَرُ مِنْهُ ، وَ اللهُ أَغْيَرُ مِنِّي ، مِنْ أَجْلِ غَيْرَةِ اللهِ حَرَّمَ الْفَوَاحِشَ ، مَا ظَهَرَ مِنْهَا ، وَمَا بَطَنَ ، وَ لَا شَخْصَ أَغْيَرُ مِنَ اللهِ ، وَ لَا شَخْصَ أَحَبُّ إِلَيْهِ الْعُذْرُ مِنَ اللهِ “ …
Muğire b. Şu'be'den rivayete göre; Sa'd b. Ubâde:
Ben refikamın yanında bir adam görürsem onu mutlaka ters tara¬fını çevirmeden kılıçla vururum; dedi. Bu söz Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in kulağına ulaştı. Bunun üzerine:
“Siz Sa'd'ın gayretine (kıskançlığına) şaşıyor musunuz? Vallahi ben ondan daha kıskancım; Allah da benden daha kıskançtır. Kıskançlığından dolayıdır ki, Allah kötülüklerin aşikârını da gizlisini de haram kılmıştır. Allah’tan daha kıskanç hiç bir şahıs yoktur...
Kıskanç olmayanda ise hayır yoktur. Cehenneme giden bir yol tutar ve kendini Cennetten uzaklaştırır. Aksine, gelip giden herkese ırzını mubah kılana gelinci, işte o deyyustur. O, namusunu kıskanmayan, onların müstehcenliğini iffetsizliğini ve çirkinliğini bilen ve buna göz yuman kimsedir. Kendini adiliğe ve aşağılanmaya maruz bırakır. Müslümanlar hala onur ve yasaklara saygı duyuyorlar. Namusunu ve haremini koruyanı yüceltirler. Velev bu yolda malını ve ruhunu feda etse bile:
Malımla namusumu korurum onu kirletmem. Namustan sonra Allah malı mübarek kılmaz
Bu konuyu ihmal edenlere gelince, o dünyada düşmüş, ahirette düşmüş, Allah'tan ve cennetten uzaklaşmıştır. Sahih hadiste Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
" ‌ثَلَاثٌ ‌لَا ‌يَدْخُلُونَ ‌الجَنَّةَ ‌وَ لَا ‌يَنْظُرُ ‌اللهُ ‌إِلَيْهِمْ ‌يَوْمَ ‌ القِيَامَة : العَاقُّ وَ الِدَيْه ، وَ المَرْأَةُ المُتَرَجِّلَةُ المُتَشَبِّهَةُ بِالرِّجَال ، وَالدَّيُّوث "
“Üç kişi vardır ki, Cennete girmeyecek ve Cenab-ı Hak kıyâmet günü onlara bakmayacaktır: Ana-babasına isyan eden, erkeğe benzeyen kadın ve deyyus”
Bu dermansız hastalığa ancak kişilikten yoksun, kıskançlıkta zayıf, dinde hafif meşrep kimseler maruz kalır. Yani mahremlerine yabancıların girmesine, mahremlerinin erkeklerle karışmalarına ve teşhir edilmelerine aldırış etmeyen. Daha doğrusu erkeklere benzeyen bu kadınları örtündüklerinde vücudun cazibesini daha fazla ortaya çıkaran ve şeffaf elbiseler satın aldıklarını görmekten hoşlanırlar. Allah'ın üzerlerine emanet kıldığı kadınlarının avret yerlerini insanların bilmesine sevinir. Onların iffet ve faziletten kurtulmalarıyla, onları ahlâksızlık ve iffetsizlik yolunda sevk etmeleriyle övünür. Ve bu, Canlı giysiler içindeki ölü gibi.
Bazı medya sapkınlığı gündeme getiriliyor:
Medyanın normal Müslüman kişiliğini inşa etmesi beklenir ama gerçek şu ki, yayınladığı müstehcen seks sahneleri, müstehcen reklamlar, küfürlü şarkılarla insanları ahlaksız ve zayıf kıskançlık haline getirmesinin en büyük nedenlerinden biridir. Kocası, babası ve erkek kardeşi, şarkıcıya veya oyuncuya olan sevgisi, bu ahlaksızların hiçbiri parmaklarını kıpırdatmadan, daha doğrusu bunlarla bazı medya röportajlarında, evli bir kadın veya kız bu sanatçıya olan sevgisini arayıp ifşa ediyor. Ona olan hayranlığı, akrabalarından gelen erkeklerin tepkisine kayıtsız, belki de onların hiç itiraz etmeyeceklerinden emin olduğu için.
Sahih bir hadis-i şerif vardır: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
وعَنْ عَمَّارٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أنَّهُ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ قَالَ :” ثَلَاثَةٌ ‌لَا ‌ يَدْخُلُونَ ‌ الْجَنَّةَ ‌أَبَدًا : ‌الدَّيُّوثُ ، ‌وَالرَّجُلَةُ ‌مِنْ ‌ النِّسَاءِ ، ‌وَ مُدْمِنُ ‌الْخَمْرِ ، قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ : أَمَّا مُدْمِنُ الْخَمْرِ فَقَدْ عَرَفْنَاهُ فَمَا الدَّيُّوثُ ؟ قَالَ : الَّذِي لَا يُبَالِي مَنْ دَخَلَ عَلَى أَهْلِهِ ، قِيلَ : فَمَا الرَّجُلَةُ مِنْ النِّسَاءِ ؟ قَالَ : الَّتِي تُشَبَّهُ بِالرِّجَالِ “
Allah ondan razı olsun, Ammar bin Yasir’den rivâyete göre, o, selâm ve selâm üzerine olsun dedi ki: “Üç kişi ebediyen cennete giremez: deyyus, erkeğe benzeyen kadın ve alkolik.” Dediler ki: Ey Allah’ın Resulü, alkolik olan, onu biliyoruz, peki deyyus nedir? Dedi ki: Ailesine kimin girdiğini umursamayan. Dedik ki: Kadından erkek nedir? “Erkeklere benzeyen kadın” buyurdu.
ravinin hükmünün özeti: Doğru, öyleyse nasıl Cennete girmesin ve bir köpeği sulayan ve cennete giren bir Yahudi fahişe var!? Nasıl ve kim dedi: Allah'tan başka ilah yoktur cennete mi girdi? Hadis-i şerifte: Onlar asla cennete giremezler, apaçık bir çelişki vardır.

Kıyamet Günü Yüce Allah'ın yüzlerine bakmasından mahrum olanlar kimlerdir?
1- Allah'a ahdini ve yeminlerini az bir bedel satanlar (yalan yemin sahipleri), Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلاً أُوْلَـئِكَ لاَ خَلاَقَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ وَلاَ يَنظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
“Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte onların ahirette bir nasibi yoktur; Allah kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azab vardır.”
2- Tebaasından saklanan, onların ihtiyaçlarını ve fakirliğini (ve bunun gerçek dünyadan örnekleri çoktur) dikkate almayan hükümdar,
Ebu Meryem el-Azdi'den rivayet edildiğine göre, Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
مَنْ ‌وَلِيَ ‌مِنْ ‌أُمُورِ ‌المُسْلِمِينَ ‌ شَيْئاً ‌فَاحْتَجَبَ ‌ دُونَ ‌ خَلَّتِهِمْ ‌ وَحَاجَتِهِمْ ‌ وَفَقْرِهِمْ ‌ وَفَاقَتِهِمْ ‌ احْتَجَبَ ‌الله ‌ عَنْهُ ‌ يَوْمَ ‌الْقِيَامَةِ ‌ دُونَ ‌ خَلَّتِهِ ‌وَحَاجَتِهِ ‌وَفَاقَتِهِ ‌وَفَقْرِهِ
“Aziz ve Celil olan Allah, Müslümanların idaresini bir kimse­nin eline verir de, O kimse Müslümanların ihtiyaçlarını sıkıntılarım ve zaruretlerini dinlemekten geri durursa, Allah da onun ihtiyacını, sı­kıntısını ve zaruretini dinlemekten geri durur.”
3- Zina eden ihtiyar.
4 - yalancı bir kral.
5- Kibirli bir ekmekçi (fakir ve kibirli bir adam), Ebu Hureyre'den (Radıyallahu anh) Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurdu:
ثَلَاثَةٌ لَا يُكَلِّمُهُمُ اللهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَ لَا يُزَكِّيهِمْ - قَالَ أَبُو مُعَاوِيَةَ : وَ لَا يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ - وَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ : ‌ شَيْخٌ ‌زَانٍ ، ‌وَ مَلِكٌ ‌كَذَّابٌ ، ‌وَ عَائِلٌ ‌ مُسْتَكْبِرٌ
“Üç kişi vardır ki. Kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz. Onları tez­kiye de etmez. (Ebu Muaviye: ve onlara bakmaz; demiş.) hem onlara elim bir azap vardır. Bunlar: zina eden ihtiyar, yalancı devlet reisi ve büyüklenen fakirdir.”
6 - Su fazlasını insanlardan men' eden; Ebu Hureyre'nin hadisinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
”ثَلَاثَةٌ لَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ يَوْمَ القِيَامَةِ، وَ لَا يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ : رَجُلٌ حَلَفَ عَلَى سِلْعَةٍ لَقَدْ أَعْطَى بِهَا أَكْثَرَ مِمَّا أَعْطَى وَهُوَ كَاذِبٌ ، وَ رَجُلٌ حَلَفَ عَلَى يَمِينٍ كَاذِبَةٍ بَعْدَ العَصْرِ ، لِيَقْتَطِعَ بِهَا مَالَ رَجُلٍ مُسْلِمٍ ، ‌وَ رَجُلٌ ‌مَنَعَ ‌فَضْلَ ‌مَاءٍ ‌فَيَقُولُ ‌اللَّهُ : ‌اليَوْمَ ‌ أَمْنَعُكَ ‌فَضْلِي ‌كَمَا ‌مَنَعْتَ ‌فَضْلَ ‌مَا ‌لَمْ ‌تَعْمَلْ ‌يَدَاكَ “
“Üç kimse vardır ki, Allah kıyamet gününde onlara konuşmaz ve onlara bakmaz: Birisi, malı üzerine yalan olarak, bu malı almak isteyen müşteriden daha çok bedel verdiğine yemin eden kimse, ikincisi, ikindiden sonra Müslüman bir Kimsenin malını koparıp almak için yalan bir yeminle yemin eden. Üçüncüsü, ihtiyacından fazla olan suyu insanlardan men' eden kimse. Allah kıyamet gününde ona: Sen ellerinle imal etmediğin fazla suyu men ' ettiğin gi­bi, bugün ben de senden fadlımı men' ediyorum! Buyuracaktır.”
7- Dünya menfaati için bir bey'at edip ve kendisine dünyalık bir kısmını verilmezse, razı olmayıp bey'atından cayan.
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: " ثَلَاثَةٌ لَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، وَلَا يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ، وَلَا يُزَكِّيهِمْ، وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ: رَجُلٌ عَلَى فَضْلِ مَاءٍ بِالْفَلَاةِ يَمْنَعُهُ ابْنَ السَّبِيلِ، وَرَجُلٌ بَايَعَ رَجُلًا عَلَى سِلْعَةٍ بَعْدَ الْعَصْرِ فَحَلَفَ بِاللَّهِ أَخَذَهَا بِكَذَا وَكَذَا فَصَدَّقَّهُ ، ‌وَرَجُلٌ ‌بَايَعَ ‌إِمَامًا ‌ لَا ‌يُبَايِعُهُ ‌إِلَّا ‌لِلدُّنْيَا ، ‌فَإِنْ ‌أَعْطَاهُ ‌مِنْهَا ‌ وَ فَى ‌لَهُ ، ‌ وَ إِنْ ‌لَمْ ‌يُعْطِهِ ‌لَمْ ‌يَفِ ‌لَهُ "
Buhari Ebu Hüreyre’den şöyle rivayet etmiştir: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Üç kimse vardır ki; Allah kıyamet gününde onlarla konuş­maz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz, onlar için (yaptıklarına karşılık) elim bir azâb vardır. Birincisi: Yol üzerinde (ihtiyacından) fazla bir suyu olup ta onu yolculardan men' eden, ikincisi, devlet başkanına yalnız dünya menfaati için muahede eder de devlet başkanı ona istemekte olduğu dünyalığı verirse, ona yaptığı muahedeye vefa edip yerine getirip, eğer vermezse ona ahdini yerine getir­meyen. Üçüncüsü ikindiden sonra bir kimseye bir mal satıp bu malı (kendim) şu kadar aldım (ya da şu kadar fiyat veren oldu) diye Allah'a yemin ederek müşteri kendisine inanan, halbuki hakikat bunun hilâfına yemininde yalancı olan (satıcı) kimsedir.” buyurmuşlar.
8 - Ebeveynlerine itaatsizlik eden.
9 - Erkeği taklit eden kadın.
10- Deyyus ( Ehlini kıslanmayan)
عَن عَبْدِ اللهِ بْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللهُ عَنهُ عَنِ النَّبيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَال : " ‌ثَلَاثٌ ‌لَا ‌يَدْخُلُونَ ‌الجَنَّةَ ‌وَ لَا ‌يَنْظُرُ ‌اللهُ ‌إِلَيْهِمْ ‌يَوْمَ ‌ القِيَامَة : العَاقُّ وَ الِدَيْه ، وَ المَرْأَةُ المُتَرَجِّلَةُ المُتَشَبِّهَةُ بِالرِّجَال ، وَ الدَّيُّوث "
Bir başka rivayette ise Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Üç kişi cennete girmez ve kıyamet günü Allah onların yüzüne bakmaz: Ana-babasına âsî olan evlat, erkekleri taklit eden kadın ve Deyyus.”
11- Lut kavminin işini yapan “Lûti” (Gay, homoseksüel vs)
12 - ters ilişki sapıkları ( karısına veya başkasına arka yoldan gelen), İbn Abbâs (Radıyallahu anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
لاَ يَنْظُرُ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ إلَى رَجُلٍ أَتَى رَجُلًا أوْ إمْرَأةً فِي دُبُرٍ
“Allah, bir erkeğe veya kadına arkasından yaklaşan kimseye bakmaz.”
13 - Mennan, (fakirlere lütufta bulunurken onları küçük düşüren, verdiğini başa kalkan).
14 - Gömleğini giyip, kibirle yürüyen (kıyafetlerinde kibirli olan ve insanlara zenginlik taslayan).
15 - Malını yalan söyleyerek harcayan satıcı,
عَنْ أبِي ذَرٍّعَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: «ثَلَاثَةٌ لَا يُكَلِّمُهُمُ اللهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، وَلَا يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ، وَلَا يُزَكِّيهِمْ، وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ». قَالَ: فَقَرَأَهَا رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ثَلَاثَ مِرَارٍ. قَالَ أَبُو ذَرٍّ: خَابُوا وَخَسِرُوا، مَنْ هُمْ يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَال: «الْمُسْبِلُ، وَالْمَنَّانُ، وَالْمُنَفِّقُ سِلْعَتَهُ بِالْحَلِفِ الْكَاذِبِ»
Ebu Zerr'den rivayete göre; Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
“Üç kişi vardır ki, kıyamet gününde Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak, onları tezkiye de etmiyecektir. Hem onlar için elim bir azâb vardır.” buyurmuşlar.
Râvî demiş ki: “Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunları üç defa okudu.” Ebu Zerr: Adları batsın! Umduklarına ermesinler! Kim onlar ya Resulallah? demiş Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
“Elbisesini (kibirinden) yerde sürükleyen, verdiğini başa kakan ve ticaret malına yalan yere yeminle revaç verendir” buyurmuşlar.
16 - Kocasına şükretmeyen bir kadın,
عَبْدِ اللهِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ‌لَا ‌يَنْظُرُ ‌اللهُ ‌إِلَى ‌ امْرَأَةٍ ‌ لَا ‌تَشْكَرُ ‌لِزَوْجِهَا ‌ وَ هِيَ ‌ لَا ‌تَسْتَغْنِي ‌ عَنْهُ
Abdullah bin Amr'dan rivayete, göre: Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Kocasına şükretmeyen ve onsuz da yapmayan kadına Allah bakmaz.”
Zina edenlerle evlenmenin hükmü:
Filistin’deki Kudüs Üniversitesi'nde Fıkıh ve usulü fıkıh Profesörü Dr. Hüssam Afana diyor ki: Zina büyük bir günah ve korkunç bir sosyal suçtur. Cenâb-ı Hak buyuruyor: وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاء سَبِيلاً
“Zinaya da yaklaşmayın, çünkü o bir ahlâksızlıktır ve ne kötü bir yoldur.”
Cenab-ı Hak, zinayı terk etmeyi Rahman'ın kullarının sıfatlarından kılmıştır.
وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا
“Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak rezillik içinde temelli kalır.”
Peygamber (Sallallahü aleyhi ve sellem)'in birçok hadisinde zinaya karşı uyarıda bulunduğu ve zinanın zararlarını açıkladığı sabittir.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’den rivayet edildiği üzere, birçok hadiste zinaya karşı uyarı ve zinanın zararlarının izahı ile ispat edilmiştir.
Ebu Hüreyre (Radıyallahu anh) Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
لَا ‌يَزْنِي ‌الزَّانِي ‌حِينَ ‌يَزْنِي ‌وَهُوَ ‌مُؤْمِنٌ، ‌وَلَا ‌يَسْرِقُ ‌السَّارِقُ ‌حِينَ ‌يَسْرِقُ ‌وَهُوَ ‌مُؤْمِنٌ، ‌وَلَا ‌يَشْرَبُ ‌الْخَمْرَ ‌حِينَ ‌يَشْرَبُهَا ‌وَهُوَ ‌مُؤْمِنٌ
“Zina eden kişi zina ettiği zaman mümin olarak zina etmez, hırsız hırsızlık ettiği zaman mümin olarak hırsızlık etmez. iç¬ki içen kişi de içki içtiği zaman mümin olarak içki içmez.”
Sehl bin Saad'dan, şöyle dedi: Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
مَنْ ‌يَضْمَنْ ‌لِي ‌مَا ‌بَيْنَ ‌لَحْيَيْهِ ‌وَمَا ‌بَيْنَ ‌رِجْلَيْهِ ‌تَضَمَّنْتُ ‌لَهُ ‌بِالْجَنَّةِ
“Kim bana iki çenesinin arasını ve iki bacağının arasını garanti ederse, ben de ona cenneti garanti ederim”
Ve çenesinin arası yani dili ve bacaklarının arası yani avret yeri.
‘Kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı günde Allah'ın gölgesiyle gölgelendireceği yedi kişi’ hadisinde şöyle zikredilmiştir:
“…Mevkii sahibi, güzel bir kadın kendisini (fenalığa) davet ettiği hâlde: Ben Allah'tan korkarım; diyen adam,”
Bilinmektedir ki, mesele hâkime intikal ettiği zaman zina işleyenlere yasal had cezasının uygulanması esastır.
Buna karar verilirse, zina edenlerin evlenmeleri caizdir ve içtenlikle tövbe etmeleri gerekir.
Günah işleyene tövbe etmek farzdır, Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.”
Ve Cenab-ı Hak dedi ki: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا “Ey iman edenler, samimi bir tövbe ile Allah'a tövbe edin”
Ve Cenab-ı Hak dedi ki:
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
“De ki: "Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”
İbni Ömer’den rivayet edilen hadiste, Allah’ın Resulü, Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun, buyurdu ki: التَّائِبُ ‌مِنَ ‌الذَّنْبِ ‌كَمَنْ ‌لَا ‌ذَنْبَ ‌لَهُ
“Günahtan tövbe eden, günahı olmayan gibidir”
Enes (Radıyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
‌كُلُّ ‌بَنِي ‌آدَمَ ‌خَطَّاءٌ، ‌وَخَيْرُ ‌الْخَطَّائِينَ ‌التَّوَّابُونَ
“Âdemoğullarının hepsi çok günah işler. Çok günah işleyenlerin en hayırlısı çokça tevbe edenlerdir.”
Samimi tövbenin şartları: Unutmamak gerekir ki, samimi tövbenin üç şartı vardır: Birincisi: Günah işlemeyi bırakmak, yani doğrudan günaha tövbe etmek ve günaha devam etmeye düşmemektir. İkincisi: Geçmiş ve yaptıkları için pişmanlık duymak. Kim işlediği günahlardan ve kötülüklerden pişmanlık duymayan ise tövbe etmez.
Çünkü pişmanlık duymaması, işlediği günahtan memnun olduğunu ve bunda ısrar ettiğini gösterir. Üçüncüsü: Gelecekte günaha dönmemeye karar vermek. Bu kararlılık güçlü olmalı ve tövbe edenin, sevap kazanmak için çokça iyilik yapması gerekir. ‌فَإِنَّ ‌الْحَسَنَاتِ ‌يُذْهِبْنَ ‌السَّيِّئَاتِ “Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir.” Dördüncü bir şart ta vardır ki: Eğer işlenen günah, insanların haklarından birine taalluk ediyorsa, hak sahiplerine iade edilmesi, helallik alınması gerekir.