4 MEZHEBE GÖRE SAKALIN HÜKMÜ

4 MEZHEBE GÖRE SAKALIN HÜKMÜ


YAZAR:
MUHAMMET ZEKERİYYA
KANDEHLEVÎ

MÜTERCİM:
İKRAMİ BERKER







قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ


“De ki, eğer Allah’ ı(Celle Celalühu) seviyorsanız bana uyun ki Allah’ta (Celle Celalühu) sizi sevsin ve günah-larınızı bağışlasın.”
(Âli İmran/31)


وعَنْ أَميرِ الْمُؤْمِنِينَ أبي حفْصٍ عُمرَ بنِ الْخَطَّابِ بْن نُفَيْل بْنِ عَبْد الْعُزَّى بن رياح بْن عبدِ اللَّهِ بْن قُرْطِ بْنِ رزاح بْنِ عَدِيِّ بْن كَعْبِ بْن لُؤَيِّ بن غالبٍ القُرَشِيِّ العدويِّ . رضي الله عنه ، قال : سمعْتُ رسُولَ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقُولُ
« إنَّما الأَعمالُ بالنِّيَّات ، وإِنَّمَا لِكُلِّ امرئٍ مَا نَوَى ، فمنْ كانَتْ هجْرَتُهُ إِلَى الله ورَسُولِهِ فهجرتُه إلى الله ورسُولِهِ ، ومنْ كاَنْت هجْرَتُه لدُنْيَا يُصيبُها ، أَو امرَأَةٍ يَنْكحُها فهْجْرَتُهُ إلى ما هَاجَر إليْهِ » متَّفَقٌ على صحَّتِه. رواهُ إِماما المُحَدِّثِين: أَبُو عَبْدِ الله مُحَمَّدُ بنُ إِسْمَاعيل بْن إِبْراهيمَ بْن الْمُغيرة بْن برْدزْبَهْ الْجُعْفِيُّ الْبُخَارِيُّ، وَأَبُو الحُسَيْنِى مُسْلمُ بْن الْحَجَّاجِ بن مُسلمٍ القُشَيْريُّ النَّيْسَابُوريُّ رَضَيَ الله عَنْهُمَا في صَحيحيهِما اللَّذَيْنِ هما أَصَحُّ الْكُتُبِ الْمُصَنَّفَة .


Müminlerin emiri Enu Hafs Ömer İbni Hattab (Radıyallahu anh), Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i şöyle buyu-rurken işittim, dedi:
“Ameller (yapılan işler) niyetlere göre değerlendirilir. Herkes yaptığı işin karşılı-ğını niyetine göre alır. Kimin niyeti Al-lah’a ve Resulü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap ta Allah’a ve Resulü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.”
Ahmed İbni Hanbel, Ebu Davud, Tirmizi, Darekutni büyük âlimler, bu hadisle, İslaniyet’in üçte birini anlamanın mümkün olduğunu söylemişlerdir. İmam Şafii, bu hadisin yetmiş ayrı konuyla ilgisi bulunduğunu, bu sebeple de onu din ilminin yarısı saymak gerektiğini belirtmiştir. İmam Buhari ise, kitap yazanlara bir nasihatte bulunarak, eserlerine bu hadisi şerifle başlamalarını tavsiye etmiştir.
Biz de bu tavsiyeye uygun olsun diye bu hadisi şerifle başlamayı münasip gördük.













ÖNSÖZ
Bimillahirrahmanirrahim
Âlemleri yaratıp terbiye eden, bizi hi-dayete erdiren, sıratı müstakime vardıran, küfür ve dalaleti yerdiren, iman ile nurlandı-rıp İslam ile şereflendiren Allah’a (Cellecelalüh) sonsuz hamd ve senalar olsun.
Allah’ın (Cellecelalüh) sevgili habibi, âlemlere rahmet olarak gönderilen, iki cihan serveri, sıratı müstakimin rehberi, İslam ümmetinin önderi, peygamberler peygam-beri Hz. Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Selem) efendimize onun pak ve temiz âline ve güzide ashabına salat ve selam olsun.
Elinizdeki bu risale prof. Dr. Muham-med Zekeriya kandehlevî’nin Hindistan da duyulan ihtiyaca cevap vere bilmek için ka-leme aldığı Hindistan da ve Pakistan da bü-yük ilgi görmüş ve istifade edilmiştir. Ardın-dan Medine de Arapçaya çevrilmiş, hicaz bölgesinde de müstefit bir eser olarak kıymet görmüştür.
Bu risale elime geçtiği zaman okudum. Hakikaten dilimize kazandırılması gerektiğini, böyle bir eserden Türkiye deki Müslümanların da istifade etmesi gerektiğini düşündüm. Çünkü Türkiye deki Müslümanlarda oluşan kanaat şudur: “Sakal sünnettir. Sakal bırakmadan da olur. Hocaların bile yüzde yetmişi sakalsız. Sakalı tıraş etmek en fazla bir sünneti terk etmiş olmaktır. Bu da olmazsa olmazlardan değildir.” Bu düşünce ile sakal küçümsenmektedir.
Hâlbuki sakal fıtrî bir sünnettir. Allah (Cellecelalüh) erkekleri sakal ile kadınları da saç ile süslemiştir. Sakal erkeğin süsüdür ve bü-tün peygamberlerin sünnetidir.
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
“Kim bir kavme benzerse ondandır.” Hadis-i şerifi mucibince Müslüman pey-gamberine benzemesi, O(Sallallahu Aleyhi Vesel-lem)’nun ümmeti olduğunun da en belirgin işaretidir. Aynı zamanda sakalı kesmek Al-lah’ın (Celle celalühu) yarattığını değiştirmek de-mek olur ki – hafazanallah – bu da büyük bir tehlikedir. Çünkü sakal fıtrattandır.
Biz bunları da düşünerek bu eseri Türkçe ye kazandırmak ve Türkiye deki Müslümanların bu eserden istifadesine vesile olmak için tercüme etmeye karar verdik. İn-şallah bizim bu halis niyetimiz okurlarımıza da yansır. Türkiye deki Müslümanlar da sa-kalın ne kadar ehemmiyetli olduğunu bilirler de küçümsemek yerine sımsıkı sarılırlar.
Elhamdülillah bu duygu ve düşünce-lerle bu kıymetli eseri tercümeye koyuldum. Rabbim muvaffakiyet nasip etsin. Okuyan-larda da tesirini halk etsin. Âmin.
Gayret bizden Tevfik Allah’tan(Celle cela-lühu).
İkrami BERKER

GİRİŞ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Rahman ve rahim olan Al-lah’ın(Cellecelalüh) adıyla.

Kâinatı yaratıp düzene koyan, insanları erkek ve kadın olarak yaratan ve kadınları saç ile erkekleri sakal ile süsleyen Allah’a(Cellecelalüh) sonsuz hamd ve senalar olsun.
Hidayet nuruyla gelen ve nuru kuşluk güneşine galip olan Hz. Muhammet Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Selem) üzerine, takva sahibi olan al ve ashabı üzerine, şehir ve köy ehli tüm Müslümanlardan ihlas ve samimiyet ile onlara tabi olanlar üzerine salat ve selam olsun.
Şüphesiz ki sakalı tıraş etmek, hadis-lerde ve dört mezhebin kitaplarında açıklan-dığı gibi şeni’ bir kötülük ve çirkin bir gü-nahtır. Bunun için ben sakal kesmeyi ve kı-saltmayı hoş görmem. Çünkü ben, Allah’a (Cellecelalüh) hamd olsun Salih bir ana kucağın-da doğdum ve Salih bir baba himayesinde büyüdüm. Benim yetişmem de kâmil üstad hocalar ve büyük bilgin âlimlerin terbiye etmesiyle olmuştur.
Hindistan’da umumi ve hususi tüm Müslümanların sakala çok önem verdiklerini gördüm. Hatta genel olarak sakalını kesen veya kısaltan imamın peşinden namaz kılmıyorlardı. Kendilerinin sakalı olmasa bile… Hindistan da batı müstemlekesi uzun sürünce bu insanlara tesir etti. Hayatlarının çeşitli safhalarında nefisleri için Frenkleri sevdiler.

Giyim ve kuşamda, hal ve harekette, yeme ve içmede ve de ahlakta Yahudi ve Hıristiyanların küfür modasını seçtiler. Onların yaptığını yapıp, onların izlediği yolu takip ettiler. Araplara ve acemlere (Arap olmayanlar) yani Hindistan dışındaki Müslümanlara baktığımda gördüğüm şu; zengin, fakir, genç, ihtiyar, kadın, erkek hatta çocuklar bile her fırkada her toplumda istisnasız İslam düşmanlarının kisvesiyle süslenmişler. Ancak Salih Müslümanlar hariç. Fakat ne var ki, onlar da çok az.

Ben Müslümanların işine şaşıyorum. Peygambere (Sallallahu Aleyhi ve Selem) intisap edi-yorlar, fakat suretini ve siretini sevmiyorlar. Sakallarını kesiyorlar, peygamberlerinin söz-lerine ve fiillerine uymuyorlar.

Bu şiddetli gazaptan doğan hastalık şüphesiz ki, umumidir. Hatta kur’an-ı kerimi ezberle-yenler, hadis rivayet edenler ve insanları İs-lam dinine davet edenler bile bu gün parti düzenlemekte, konferans vermekte, öncülük etmekte, yol göstermekte Frenkleri sevdikle-rini görüyoruz. Bu tür öncülük etmek ve mazlumlara yol göstermekte izzet ve şerefin varlığını sanıyorlar. O öncülük ve yol gös-termek ki, onları, dinlerine ve peygamberle-rinin hidayetine tabi olmaktan alıkoyuyor. Ey mümin kardeşim! Allah rızası için düşün. İnsan Allah(Celle Celalühu)’a isyan etmekle aziz olabilir mi? Ya da Allah düşmanlarının ahlakıyla ahlaklanmakla şeref sahibi olunabilir mi?

Hayır hayır. Hâlbuki Kâbe’nin sahibi yü-ce Allah (Celle Celalühu)
اَيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ الْعِزَّةَ فَانَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعاً
“Onlar o kâfirlerin yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Şüphesiz ki, şeref ve izzet Allah’a (Celle Celalühu) aittir.” Buyurmaktadır.
Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) in Şam seferin-de Übeyde bin Cerrah a (Radıyallahu Anh) söyledi-ği şu sözü, ders almamız için yetmez mi?
اِذَاكُنَّا اَذَلُّ قَوْمٌ فَاَعَزَّنَا اللهُ بِاْلاِسْلاَمِ فَمَهْمَانَطْلُبُ الْعِزَّةَ بِغَيْرِمَا اَعَزّ َنَااللهُ اَذَلَّنَااللهُ
“Biz vaktiyle zelil bir kavimdik Al-lah(Cellecelalüh) bizi İslamla aziz kıldı eğer biz Allah ın(Cellecelalüh) bize vermiş olduğu izzetin dışında (başka yerde) izzet ararsak Allah(Celle Celalühu) bizi zelil eder.”
Başka bir rivayette Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) şöyle buyurmuştur:
اِنَّا قَوْمٌ اَعَزَّنَااللهُ بِاْلاِسْلاَمِ فَلَن نَبْتَغِى اْلعِزَّةَ بِغَيْرِهِ
“ Biz Allah’ın(Celle Celalühu) İslamla aziz kıldığı bir kavimiz. Elbette ondan başka izzet aramıyoruz.”
Şüphesiz ki, Hz. Ömer (Radıyallahu Anh)’in bu sözü çok doğrudur. Çünkü Müslümanlar, Allah (Celle Celalühu)’ın izzetiyle aziz oldukları zaman âlemin efendisi ve insanların en şereflisi idiler. Büyük devletler ve milletler onlara boyun eğiyordu. Ne zaman ki Müslümanlar İslam düşmanlarını kendilerine dost edindiler, onların adetlerini sevip, onları taklide başladılar. O zaman zillete düştüler. Zayıf ve hakir oldular. İşte bu hal bu gün müşahede edilmektedir ki, kâfir bile bunu inkar edemez.

Bu günah yayıldı. Öyle ki, âlimler şeyhler tefsir ve hadis öğrencileri ve İslamî ilimler tahsil eden öğrenciler bile diğer asrî ilimleri tahsil eden öğrenciler gibi sakallarını tıraş ediyor veya kısaltıyorlar. İşte bu büyük bir felakettir. Şeref sahibi olan kişiler onları uyarması gerekir. Şüphe yok ki onlar hatalı ve günahkârdırlar. Allah katında ifratçıdırlar. O (Celle Celalühu) nun huzurunda mesuldürler. Hz. Allah (Celle Celalühu) onları önden ve arka-dan kedilerine batılın ulaşamayacağı hakka hidayet etsin.


Hicrî 1395 yılında Medine den Hindistan a yaptığım seyahatte sakalını kesenlere karşı kalbimdeki nefret daha fazla arttı. Çünkü her mecliste ve her cemiyette sakalını kesen veya kısaltanları öncekinden çok daha fazla gördüm. Bu da benim nefre-timi arttırdı. Benim bu nefretim umuma ifşa etmemin sebebi bu büyük günahın yayılmış olmasıdır. Şeyh’ul-İslam imam-ı Rabbanî Hüseyin Ahmet’el-Medenî de ( Allah (Celle Celalühu) onun kabrini nurlandırsın) hayatının son yıllarına kadar bu günahı işleyenleri şiddetle vazgeçirmeye çalışırdı. Benim hatırımda iki şey vardır.

Birincisi: muhakkak ki günahın çeşit-leri çoktur. Zina, livata, içki, kumar v.s.gibi. Fakat bu günahları kişi işlediği zaman gü-nahkâr olur. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Selem) hadisi şeriflerinde işaret buyurdukları gibi:

لاَيَزْنِى الزَّنِى حَيْنَ يَزَنِى وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلاَيَسْرِقُ السَّاِرِقُ حَيْنَ يَسْرِقُ وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلاَيَشْرِبُ الْخَمْرَ حَيْنَ يَشْرِبُهَا وَهُوَمُؤْمِنٌ

“Zina eden mümin olarak zina etmez; hırsız-lık eden mümin olarak hırsızlık etmez; içki içen de mümin olarak içki içmez.”
İkrime (Radıyallahu Anh) diyor ki, İbn-i Ab-bas’a (Radıyallahu Anhüma) sordum: İman ondan nasıl çıkar? Parmaklarını bir birinin arsına soktu, sonra çıkararak; “böyle çıkar. Eğer Tevbe ederse, (tekrar parmaklarını bir birinin arasına sokarak) iman ona böyle döner” dedi.
İşte bu haramların işlenmesi son bulunca günahı da son bulur. Ama İslam çizgisi dı-şında sakal kesmek veya kısaltmak her an ve he zaman devam eden bir günahtır. Mümine yakışan her zaman İslama uygun olarak dai-ma sakalının olmasıdır.
Kişi şeriatın emrine muhalif olursa günahkâr olur ve hayatının her anında bu günah devam eder. Ta ki Tevbe edip Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ın emri üzere sakalını uzatıncaya kadar, sakalını kesen kimse oruç tutar, namaz kılar, hacca gider, umre yapar. Şu büyük ibadetleri yaparken bile kesme günahını işler durur. Hatta uyurken, yerken içerken bile sakalını kesme günahı devam eder. Bu da hayatının her saniyesinde işlediği bu günahtan dolayı amel defterinde kara lekeler çoğalmasına vesile olur. Bu günahın devam etmesi sebebiyle amel defteri her saniye kararır ve günah yazılır.
İkincisi: şüphesiz sakalını kesen kişi-nin yüzü malum olduğu gibi; Rasulü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Selem) in de tiksindiği bir şekil-dir. Onlardan biri ölüpte kabre defnedildiği vakit Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ın tik-sindiği bir yüzle onun (Sallallahu Aleyhi ve Selem) yüzüne bakmaya nasıl cesaret edebilir. Riva-yet edilir ki, bir hadis-i şerifte: kişiye kabirde sorulur ve ona denir ki, “ şu adam hakkında ne dersin?” bazı raviler bunu yüce Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) yüzü ona arz olunur. Diye izah ederler.
İşte bundan dolayı dört mezhebin fa-kihlerinin fetvalarını, Resul-ü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Selem)) in bize kadar intikal etmiş olan sahih hadisleri ve ashab-ı Rasul (Sallallahu Aleyhi ve Selem) den sakalla ilgili bize kadar tevaturen nakledilmiş olanları zikretmek için veciz bir risale telif etmek istedim. Ve Hicaz’a geldi-ğim zaman H. 29 Zilhicce 1395 Çarşamba günü öğle namazından sonra mescid-i Ne-bevî’de risalemi yazmaya başladım. Allah (Celle Celalühu) bu risaleyi tamamlamayı bana ihsan etti ve H. 5 safer 1396 da tamamladım. Allah(Celle Celalühu)’a hamd olsun.
Hindistan da ve Pakistan da neşredildi. Allah(Celle Celalühu)’a hamd olsun ondan halk istifade etti. Kitabın telifinden dört sene sonra bu risaleyi Arapça olarak tercüme etmeyi arzu ettim. Arap kardeşlerim de bundan istifade etsinler istedim. Kâinatın efendisi Resul-u Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Selem) e uyan diğer insanlar ve Haremeyn e ( Mekke ve Medine) komşu olan ve vahye mazhar bu mübarek topraklara yakın olanlar da bundan istifade etsinler istedim. Fakat hastalığımın çokluğundan dolayı bu kitabı Arapça ya tercüme etmek bana müyesser olmadı. Mevlevi dostum Muhammed Âşık’tan ( Allah (Celle Celalühu) onu korusun) hayra muvafık olarak bu kitabı yeniden parçalayıp uygun ve güzel bir şekilde tercüme etmesini istedim. Çünkü ben bu risaleyi Müslüman kardeşlerime meylen nasihat gerektiği için önce Urduca yazdım ve gerektiği gibi tertibinin güzelliğine önem vermemiştim. Arapça ya çevirmeyi de hastalığım nedeniyle takatim olmadığından dostum Muhammed Âşık benim bu teklifimi kabul etti. Allah onu hayırla mükâfatlandırsın. Güzel bir şekilde nefis bir üslupla tercüme etti ve bana okudu. Onu dinledim. Gerçekten çok güzel buldum.
Müslüman kardeşlerimden benim ri-cam bu risaleyi amel etmek niyetiyle kabul edip düşünerek okuyup Allah’ın (Celle Celalühu) ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem)’ın emirleri-ne uymalarıdır.
Ahirette kendilerine fayda verecek olanı düşünmeleri ve dünyanın süsüne al-danmamalarıdır. Çünkü o fanidir. Ahrette hiçbir faydası olmaz. Ancak Allah’ı (Celle Cela-lühu) sevmek, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem)’ı sevmek, ameli Salih, kötülüklerden kaçın-mak, eğlence ve günahtan sakınmaktır Ahrette faydalı olan.
İşte mümine sakal kesmek helal olma-dığı gibi islamın hükmünün dışında sakal tıraş etmek veya kısaltmak haram olduğunu belirterek onları uyarmak gerekir. Ve yine uyarmak gerekir ki, berberler Müs-lümanların saçını Frenklerin adeti üzere tıraş etmeleri de haramdır. Bu hallerin hepsi günah ve düşmanlara manevi bir yardımdır ki o da haramdır. Ben bazı mesut berberler gördüm ki, saç tıraş etmekle veya kısaltmakla geçimlerini temin ediyorlar. Sakal tıraş etmiyorlar. Bununla beraber geçim darlığı çekiyorlar bu günahtan kaçmak için. Fakat onlar her halükarda sakal tıraş etmekten kaçınmakla sözlerinde de sadıklar. Allah(Celle Celalühu) onları bütün hayırlarla mükâfatlandırsın ve onların hepsini rızasına muvafık kılsın.
Benim bu risalem iki bölümü ihtiva ediyor.
Birincisi: hadisler ve onlardan çıkarılan hü-kümlerdir.
İkincisi: muarızlara sakalın delillerini ve faydalarını zikretmek. Allah(Celle Celalühu)’a hamd olsun ki, habibine ümmet kıldı salât ve selam onun habibi üzerine âl ve ashabı üzerine olsun. Allah’tan herkese kurtuluş ve doğru yola hidayet, büyük günde af ve mağ-firet dilerim. Çünkü Allah(Celle Celalühu) kulla-rını çok esirgeyendir.

Muhammed Zekeriya Kandehlevî



BİRİNCİ BÖLÜM

SAKALI UZATIP BIYIĞI KISALTMAK FITRATTANDIR

عن عاءشة رض الله عنها قالت.قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّ اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: عَشْرٌمِنْ الْفِطْرَةِ قَصُّ الشَّارِبِ وَإعفاء اللَّحْيَةِ وَالسِوَاكُ وَاسْتِنْشَاقُ المْاَءِ وَقَصُّ الأظْفَارِوَغَسْلُ الْبَرَاجِمِ وَنَطْفُ الإبْطِ وَحَلْقُ العَانَتِ وَانْتِقَاصُ الْمَأءِ
Hz. Aişe (Radıyallahü anha) dan, Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu:
“On şey fıtrattandır; bıyığı kısaltmak, sakalı uzatmak, misvak (veya fırça) ile dişleri temizlemek, buruna su çekerek temizlemek, tırnakları kesmek, parmakların arasını hilallemek (ovalamak), koltuk altlarını temizlemek, avret mahallini temizlemek (etek tıraşı), taharet etmek.”
Zekeriya der ki; Musab onuncusunu unuttum fakat mazmaza olsa gerek dedi. İmamı Vekî “intikasul ma” istincadır der. Bu hadisin tefsirinde bazı hadisçiler şöyle derler;
10 şey fıtrattandır. Yani 10 şey pey-gamberlerin sünnetleridir ki, biz onlara uy-makla emrolunduk.
Allah’u Teâlâ kur’an-ı Kerim de:
اُولَئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللهُ فَبِهُدَيهُمُ اقْتَدِهْ
“İşte o peygamberler Allah(Celle Celalü-hu)’ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy”
Biz bu fıtrat üzere yaratılmışız. Ekseri ulemadan böyle nakledilmiştir. Veya bundan maksat İbrahim (Aleyhissellam) in sünnetidir. Ya da hiçbir fıtrat yoktur ki, onda güzel ahlaktan bulunmasın ve akılların da fıtratın güzelliklerinden olmasın. Ya da fıtrattan maksat dindir. Allah (Celle Celalühu):
فِطْرتِ اللهِ الَّتِى فَطَرَالنَّاسَعَلَيْهَا لاَتَبْدِيلَ لِحَلْقِ اللهِ ذَلِكَ الدِّينُ اْلقَيِّمُ

“Allah’ın(Cellecelalüh) üzerinde insanları yarattığı fıtrattır bu. Allah’ın(Cellecelalüh) yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur.

Yani Allah’ın (Celle Celalühu) dini öyle bir dindir ki, beşeriyetin ilki olan Hz. Âdem için Allah (Celle Celalühu) onu seçti. Yukarıda zikredilen hususlar dinin özeliklerindendir. Hafız el Fetih isimli kitabında Ebu Sâmme den naklen der ki; bu babdaki hadiste fıtrattan murad şu on şeyin faili onları işlediği zaman öyle bir fıtratla muttasıf olurlar ki Allah (Celle Celalühu) kullarını en şerefli en mükemmel vasıflara sahip olsunlar diye o fıtrat üzere yaratmış, o fıtratla onları teşvik etmiş ve onlara o fıtratı sevdirmiştir.

Hafız yine diyor ki; Kâdı Beyzavî bu konuyla ilgili hadisteki “fıtrat”a fıtratla ilgili bütün manaları veriyor. O manalar da: "اختراع" buluş, "جبلية" yaratılış,"الدين" din, ve "السنة" sünnettir. Bu sünnet, peygamberlerin seçtikleri ve şeriatlarının da onun üzerine ittifak ettikleri sünnettir. Bu fıtrî bir emirdir ve onlar (a.s) bunun üzerine yaratılmışlardır.


SAKALI UZATIP BIYIĞI KISALTMAK EMİRDİR

İbn-i Ömer (Radıyallahu Anhuma) den: Resu-lullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) buyurdu ki;
اَنْهِكُواالشَّوَارِبَ وَاَعْفُوا اللُّحَى

“bıyığınızı kesin sakalınızı uzatın” Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) den; Resulul-lah(Sallallahu Aleyhi ve Selem) şöyle buyurdu:
جَزُّواالشَّوَارِبَ وَاَرْضُوا اللُّحَى وَخَالِفُوا الْمَجُوسَ
“Bıyığınızı kısaltın sakalınızı uzatın ve Me-cusilere muhalefet edin” Enes (Radıyallahu Anh) den; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) şöyle buyurdu:

اَحْفُواالشَّوَارِبِ وَاَعْفَوااللُّحَى ولاَتَشَبَّهُو ابِالْيَهُودِ
“Bıyığınızı kısaltın sakalınızı salın ve Ya-hudilere benzemeyin”
Sahihi Müslim in şerhi nevevi: "ارخو" erhu lafzındaki hemze kati’dir. Ha ise noktalıdır der. Ekseri rivayetler de böyledir.
İbn-i Mahan’a göre ise "ج" cim ile er-cu olarak vakidir. Aslı "ارجؤا" erciu dur. Lisanda hafiflik olsun diye hemze hazf edilmiştir.

Buharî nin rivayetine göre "وَفِّرُوااللُّحَى" vef-firu-lluha dır. Dolayısıyla beş rivayet hâsıl olmuştur. 1 "اَعْفُوا" e’fu 2 "اَوْفُوا" evfu 3 "اَرْخُوا" erhu 4 "اَرْجُوا" ercu 5 "وَفِّرُوا"veffi-ru. Bunların hepsinin manası bir şeyi kendi haline bırakmak, salmak, dokunmamaktır.
Ulemadan bazıları "اِعْفَاءْ" i’fa’ keli-mesini "اِكْسَارْ" iksar’la (çoğaltmak mana-sında) tefsir etmişlerdir. Hafız, İbn-i Dekîk’el-Îd den naklen der ki; “اِعْفَاءْ” i’fa’ yı"اِكْسَارْ" iksar ile tefsir etmek, sebebi mü-sebbeb (sebep olunan) yerin koymaktır. Çünkü “اِعْفَاءْ” i’fa’ kelimesinin hakîki manası salmak dokunmamaktır. Sakal için gereken de tesir (çoğatmak) dir.
İbn-i Ömer (Radıyallahu Anhuma) Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) tan rivayetle şöyle der:
“Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) bıyığı kesmeyi ve sakalı salmayı emretti,”
Bu rivayette gösteriyor ki, sakal bı-rakmak islamın emridir. “اِعْفَاءْ” i’fa’ kelimesi; "اِكْسَارْ" iksar, “اِعْفَاءْ” îfa’, "تَوْفِيرْ" tevfir, "اَرْحُو" erhu kelimeleriyle tefsir edilmiştir. Emir de vucubiyetine bir mani olmadıkça vaciplik ifade eder.

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) sakalın ömür boyu uzatılmasına çok önem vermiştir. As-hab-ı kiram da sakalın uzatılmasına önem vermişlerdir. Öyle ki, onların hiç birinden sakalını kesen veya bir kabzeden az kısaltan nakledilmemiştir. İşte bu sakalın vacip olmasına açık bir delildir.



RESULULLAH (Sallallahu Aleyhi ve Selem) IN SAKALI SIK İDİ

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) sakalı uzat-mayı emrederdi. Hadislerde rivayet edildiği gibi kendi mübarek sakalı da uzun idi.

Ebu Ma’mer: “Biz Habbab b. Ered’e (Radıyallahu Anh) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) öğle ve ikindi namazlarında okuyor muydu?” Diye sorduk. O da “evet” dedi. “Peki, nereden biliyorsun?” diye sorduk. Sakallarının titremesinden” dedi.
Bir başka rivayette ise;
Biz ‘nasıl anlıyordunuz? Diye sorunca oda ‘sakallarının titremesinden’ dedi.
Enes bin malik (Radıyallahu Anh) derki:
Resulullah(Sallallahu Aleyhi ve Selem) abdest aldığı zaman avucunu su doldurur sakalının altına sokarak o su ile sakalını hilallerdi ve هَذَااَمْرِرَبِّ bana böyle emretti derdi.
Cabir bin semura (Radıyallahu Anh) derki: ‘Resulullah(Sallallahu Aleyhi ve Selem) ‘ın başının ön kısmı ve sakalları ağarmaya başladığı za-manlar başına sakallarına yağ sürerdi. Yağ sürdüğü zaman ak olan saçlar belli olmazdı yıkadığı zaman belli olurdu. Sakalının kılları çok sık idi. ‘

EbuHale(Radıyallahu Anh)

كَانَ رَسُولُ اللهَ صَلَّ اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمِ كَثُّ اللَّحْيَةَ
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem)’ın mü-barek sakalı sık idi .’ Hz. Ali (Radıyallahu Anh) ‘den ‘Resulullah’ın sakalı büyük idi. Ümmü Mabet (Radıyallahu Anha)
كَانَ رَسُولُ اللهَ صَلَّ اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمِ كَثُّ اللَّحْيَة
‘Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ‘ın mübarek sakalı şerifleri çok sık (yoğun) idi’
Şu açıklamalardan anlaşılıyor ki; sakalı sal-mak fıtri bir emirdir.’ İnsanlar bu fıtrat üze-rine yaratılmışlardır. İslam dininde insan bu-nunla emrolunmuştur. Bu peygamberin sün-netidir. Hiçbir nebiden veya Salih veliden sakalını kestiği veya kısalttığı nakledilme-miştir.
Kim sakalını keser veya bir kabzeden az salarsa o yaratılışına, dine ve fıtratına mu-halefet etmiş olur. Sakalı tıraş etmek fasıkla-rın yolunu seçmek ve peygamberlerin sünnetinden sapmak demektir.


ALLAH’IN(Cellecelalüh) YARATTIĞINI DEĞİŞTİRMEK

Sakalı tıraş etmek Allah’ın (Cellecelalüh) yarattığını değiştirmenin bir çeşididir. Allah (Cellecelalüh) şeytanın kovulduğu anlatılırken şöyle dediğini bize bildiriyor:

وَلآَمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ آذَانَ اْلأَنْعاَمِ وَلآمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللهِ

“Elbette onlara emredeceğim de da-varların kulaklarını (putlara adamak üzere) kesip yaracalar muhakkak onlara emredeceğim de Allah’ın(Cellecelalüh) yarattığını değiştirecekler.” Dedi şeytan.

Sakalı kesmekte şeytanın sevdiği ve emretti-ği bu değişikliktendir. Tahavenî bu ayeti tefsir ederken: “muhakkak sakalı tıraş etmek bu değiştirmeye dâhildir.” Der.
Elkame anlatıyor: Abdullah (Radıyallahu Anh) vücuduna dövme yapan ve yaptıranlara, yüzündeki kılları koparanlara ve güzellik için dişlerini seyreltenlere lanet etti. Ümmü Yakup adında bir kadın “neden böyle yapıyorsun?” dedi.
Abdullah: “Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem)’ın lanet ettiği ve Allah’ın kitabında lanet olunana ben neden lanet etmeyeyim.” Dedi. Ümmü Yakup: “vallahi kur’an ı kerimde iki kapak arasında ne varsa hepsini okudum. Böyle bir şeye rastlamadım.” Dedi.
Abdullah: “vallahi eğer okuduysan mutlaka rastlamış olmalısın.” Dedi ve şu ayeti okudu:

وَماَآتاَكُمُ الرَّسُولَ فَخُذُوهُ وَماَ نَهاَكُمْ عَنْهُ فاَنْتَهُوا

“Allah’ın Rasulu (Sallallahu Aleyhi ve Selem) size ne getirdi ise onu alın ve neyi size yasakladı ise ondan sakının.”

Burada ortaya çıkan gerçek şu ki; Allah’ın yarattığını değiştirmek lanete sebeptir. Mu-hakkak ki, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) neden nehyetti ise Allah’ın indinde o nehye-dilmiştir. Bu cidden ortadadır.
Evet şeriatta bazı emredilen veya mu-bah kılınan şeyler vardır ki bunlar bu men edilmiş çirkin değiştirmeden sayılmazlar. Sünnet olmak, avret mahallini tıraş etmek, koltuk altındaki tüyleri almak, tırnak kes-mek, v.s.gibi.


SAKALIN ÖLÇÜSÜ
İbn-i Ömer (r.anhuma)den: Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdular:
خاَلِفُواالْمُشْرِكِينَ وَوَفِّرُوالُّلحَي وَأَخْفُواالشَّوَارِبِ وَكاَنَ إِبْنِ عُمَرْ إذاَحَجَّ أوِاعْتَمَرَقَبِضَ عَلَي لَحْيَتَهُ فَماَفَضَلَ أَخَذَهُ
“Müşriklere muhalefet edin, sakalı-nızı salın bıyığınızı kısaltın.” İbn-i Ömer (r.anhuma) hacc ve umre yaptığı zaman sakalını tutardı, bir kabzeden fazlasını keserdi.

Hafız el fetih adlı kitabında diyor ki; “Müslim خَالِفُواالْمُشْرِكِينَ “müşriklere muha-lefet edin.” Sözünü Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) ın rivayet ettiği hadiste; خَالِفُواالْمَجُوسَ “Mecusilere muhalefet edin” olarak almış-tır. Bundan maksat İbn-i Ömer (r.anhuma) dan rivayet edilen hadistir. Çünkü onların kimi sakalını kısaltır, kimi de keserlerdi. Ay-nı hadiste sakalın ölçüsü de mevcuttur. Sonra İbn-i Ömer, bu ölçüyü hacc ve ümre ibadetine tahsis etmediği açıktır. Bilakis sakalın salınması ile ilgili emrin gerek uzunluğu gerekse genişliği bir kabzadan fazlasının alınmasını işaret etmektedir der. Bazıları hadisin zahirini alarak sakalın uzunluğundan ve genişliğinden almayı mekruh gördüler. Bazıları da sakalını tu-tardı. Bir kabzadan fazlasını alırdı. Sonra “İbn-i Ömer böyle yapardı” diyerek onun isnadı hadisini gösterirdi. Bu Ebu Hureyre (r.a) yoluyla gelen rivayettir. Cabir (r.a) isnadı Hasan ile rivayet ettiği hadis-i serifte şöyle der:
كُنّاَنَعْفُواالسِّباَلَ إلاَّفي الْحَجِّ أَوِالْعُمْرَةِ
“ Biz hacc ve umre haricinde sakalımızı uzatırdık.” السِّباَل)) sibal kelimesi sinin kesresi, banın tahfifi ile سَبَلَةٍ)) sebeletin kelimesinin coğuludur. Sakalı salmak manasındadır. Bununla Cabir (r.a) hacc ve umre de sakallarını kısalttıklarına işaret eder. Biz bir kabzeden fazlasında mezhepleri alel muatta el musemma bi evcezi’il-mesalik adlı eserimizde geniş ve tafsilatlı olarak anlattık. Sakalı uzatmak konusundaki muhtelif görüşler şunlardır.

1- Sakalı olduğu gibi salıp ondan hiç şey almamaktır. Bu Şafii nin sözüdür. Nevevî de bunu tercih etmiştir ve Hambeliler iki görüşünden biridir.
2- Hacc ve umre haricinde hiçbir yeş al-madan sakalı oldugu gibi salmaktır. Hacc ve umre de almak müstehaptır. Hafız; “Bu Şafii den alınmıştır” der.
3- Ölçü olarak bir kabzadan aşırı uzayanı almak müstehaptır. Bu da imam-ı Malik’in görüşüdür ve Kâzı İyaz da bunu tercih etmiştir.
4- Bir kabzadan fazlasını almak müstehaptır. Bu da imam-ı Azam Ebu Hanife nin Dürri muhtar’daki kavlidir. Bir kabzeden az olan sakaldan alma hususuna gelince; bugün batılıların ve kadınlara benzeme şeklinde bazı erkeklerin yaptığı gibi, bunu hiçbir âlim hoş görmez. Kökten tıraş etmek ise Hind Yahudilerinin ve ecem Mecusilerinin işidir
Dürri muhtar da yukarıda zikrettiğimiz gibi-dir. Orada sünnet bir kabzadır. İbn-i Abi-din de der ki, sünnet, kişi sakalını tutması bir kabzadan fazlasını kesmesidir. Mu-hammed de Asar isimli kitabında İmam-ı Azamın görüşünü zikreder ve biz bunu alırız der.



İDDİACILARIN İDDİASINI ÇÜRÜT-MEK

Umarız ki buraya kadar yaptığımız açıkla-mada mesele anlaşımlaştır. Yukarıda zikret-tiğimiz hadis-i şerifler; “Sakalda bir sınır bir ölçü yoktur. Yüzündeki kıllar bakanların görebileceği şekilde birkaç gün tıraş olmayan kişi peygamberin emrine imtisal etmiş olur.” Diye iddia edenlerin iddiasını reddediyor. İşte bu da onların kendi nefislerini ve bilgisi az olan Müslümanları aldatmaktadır. Çünkü hadis-i şerifte geçen (اِعْفَاءْ) i’fa (اِرْخاَءْ)irha تَوفِرْ) ) tevfir ifadeleri pirinç veya arpa gibi az sakalın husulünü gerektirmiyor. Hadisi şeriflerin zahiri de sakalı olduğu gibi salmaya delalet etmektedir. Sakaldan keserek veya kısaltarak yüz çevrilmez. Ancak fukahanın cevaz verdiği ölçüde kısaltılabilir ki, o da bir kabzadan fazla olduğu zamandır.

1- Bu cevaz da sakal bırakmanın ve uzatma-nın vucubiyetine ve gerek hacc ve umre ve gerekse diğer zamanlarda bir kabzadan fazla bile olsa ondan herhangi bir şey al-manın haramlığında bir görüş ve bir yol-dur. Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) tan rivayet edilen sahih hadisler buna delalet eder. Hâlbuki Hz. Ömer, İbn-i Ömer ve Ebu Hüreyre (r.anhüm) ün rivayetlerinde bir delil yoktur. Zira sünnet icmadan öncedir. Sünnetin hilafına kimsenin sözü de olmaz. Allah(Cellecelalüh) doğruyu gösteren ve en güzel dosttur.
2- Biz Hz. Ömer, İbn-i Ömer ve Ebu Hüreyre (Radıyallahu Anhüm) un rivayetlerinden ve yaptıklarından anlıyoruz ki onlar bir kabzadan fazlasını kısaltırlardı. Bunu ancak rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) tan öğrendikleri için yaparlardı. Hiçbir sahabeden naklolunmadı ki, onlardan biri sakalını kessin veya bir kabzadan az kısalsın. Hz. Ömer, İbn-i Ömer ve Ebu Hureyre ye (Radıyallahu Anhüm) uymayan, sakalını bir kabzadan fazlasını almayıp olduğu gibi salabilir. Yukarıda da zikrettiğimiz gibi bazı ulemanın tercihi de budur.

Bir arpa veya pirinç boyu kadar sakalını kı-saltıp ta Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ın hidayetiyle hidayete erdiğini iddia edenler, hakkıyla bilsinler ki, hidayete ermemişlerdir. Allah (c.c) sizi ve bizi sevdiği ve razı olduğu her şeyde hidayete erdirsin.


MEZHEP SAHİPLERİNİN FETVA-LARI

Dört mezhep ve dört mezhebin dışında kalan diğer mezheplere göre sakalı tıraş etmek haramdır. Sakalını tıraş eden de fasık ve günahkârdır.
Yine “Fukahanın, sakal kesmenin ha-ram olmasında açık hüküm çıkarmak için kasdettikleri sözleri hadislerin gerektirdiği gibidir. Bu hadislerin gereği üzere amel ederler. Çünkü bu, her mükellefe vaciptir. Yoksa Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ın dilinden varid olan hükümlerle amel etmek bilhassa ilim ehli için çıkarılmış ahkâm değildir.” Der.

Günümüzün öğrencilerinin büyük çoğunluğu işi kolaylaştırdı. Sakallarını kesip bıyıklarını uzatıyorlar. Hatta onlardan bir cemaat bazı kâfirlere benziyorlar, bıyıkları-nın etrafını tıraş edip sadece burunlarının altını bırakıyorlar ve çoğu cahilleri de yanıltıyorlar.

İbn-i Cezm sakalı bırakmak ve bıyığı kesmek farzdır dedi ve İbn-i Ömer’in (Radıyallahu Anh) merfu hadisini delil gösterdi:

خاَلِفُواالْمُشْرِكِينَ وَأَخْفُواالشَّوَارِبِ وَاَعْفَوا الُّحَى
“Müşriklere muhalefet edin, bıyığınızı kesin sakalınızı salın” sakalı kesmenin haram ve uzatmanın vucubiyetinde dört mezhep ittifak etmişlerdir.

1- Hanefi mezhebi; dürri muhtarda sakalı kesmek haramdır. Nihaye adlı eserde bir kabzadan fazlasını kesmek vaciptir. Bazı batılıların ve kadınlara benzeyen erkeklerin yaptığı gibi bir kabzadan az olan sakaldan alma hususuna gelince, onu hiç kimse sev-mez ve acem Mecusileri ve Hindistan Yahu-dileri gibi hepsini alırlar. Bunların dışında kalanların sözü ise Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) dan aldıkları gibi sakalın bir kabzadan fazlasını kesmeyi vacip görüyorlar. Çünkü (Sallallahu Aleyhi ve Selem)uzunluğundan ve genişli-ğinden bir kabzadan fazlasını alırdı.(1) İmamı tirmizi; “camia”sında rivayet ettiği gibi Ha-nefi kitaplarının ekserisinde de böyledir. Bir kabzadan fazlasının hükmü açıktır.
----------------
(1) (Bu hadis peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Selem) den rivayet edil-miş sahih bir hadis değildir. Bilakis Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Se-lem)’dan sabit olan sahih hadisler İbn-i Ömer den Ebu Hureyre den ve diğerlerinden alınan hadislere muhalif olduğu için Ömer b. Harun el Behlî’ye isnad edildiği için batıldır. Bu kişi hadisleri terk ettiği için yalancılıkla itham edilmiştir ki, onun hadislerle ilgilenmesi caiz değildir. Abdülaziz b. Abdullah b. Baz)

2- Maliki mezhebi: sakalı kesmek ve kısalt-mak haramdır. Sakalı uzatmakla fazilet hasıl olur. Ama az uzandığı zaman kısa olmuş olur ki, bunda fazilet hâsıl olmaz. İşte bu da Ebu Hafsa nın risalesinin şerhinden ve Adevi inin (r.aleyh) haşiyesinden alındığı gibi bir evveline muhalif veya mekruhtur.

3-Şafii mezhebi: Şerh-ul ibab da şeyhayn sakal traş etmek mekruhtur der. İbni Rufat buna itiraz eder. İmam-ı şafi haram olduğunu kastederek bunu delil gösterir ve dikkat edin hak olan ölçü özürsüz sakalı traş etmenin haram oluşudur, der. Bunun benzeri zikredilen kitabın haşiyesi olan ‘’İbni Kasım-ul İbadi’’ de mevcuttur.

4-Hanbelî Mezhebi: Sakal traş etmenin ha-ramlığı hakkında delil getirmişlerdir. Onlar-dan bazıları sakal kesmenin haram olduğuna itimat ederek haram olduğunu açıklar, bazıları ise doğrudan haram olduğunu açıklamışlardır. “Manzumetül Adab” şerhi “Münteha şerhi ve diğerleri üzerine ittifakla bilindiği gibi ihtilaf edenlerin ihtilafı tesi etmedi.

İSLAM DÜŞMANLARINA MUHALFET
EMRİ

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) şöyle bu-yudular;
خاَلِفُواالْمُشْرِكِينَ وَأَخْفُواالشَّوَارِبِ وَاَوْفَوا الُّحَى
“Müşriklere muhalefet edin, bıyığını-zı kesin, sakalınızı salın.”
Müşriklere muhalefet etmek peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Selem) emridir. Yine Mecusi, Yahudi ve Hıristiyanlara muhalefet etmek te peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Selem) emridir. Sa-hih hadislerde varid olduğu gibi, şeriatta da Müslüman düşmanlarına muhalefetle emro-lunmuştur. Ve İslam hasseten boyun eğip ona (kendisine) tabi olmayı emreder. Müs-lümanlarla düşmanları arasını ayıran çok alametler vardır ki bu alametler tuzun suda eridiği gibi müslümanın da düşmanları ara-sında eriyip kaybolmasını sağlar. Kalbi bir amel olan itikadî meselelerde onlar Müslü-manlardan ayrıldığı gibi her mahal ve men-zilde, her mekân ve mevzide yukarıda zikrettiğimiz alametlerde Müslümanları onlardan ayırır ve yine durum ve heyette, hal ve harekette o alametlerle onlardan ayrılırlar. Böylece zahiren ve batınen ayrılma tamamlanmış olur. Bunun sebebi ise zahirde benzemek batın da (Kalbte) bir nevi dostluk ve muhabbete vesile olur. Batındaki sevgi ve muhabbet zahirde benzemeyi gerektirdiği gibi, Bu da günümüzde müşahade edilen bir durum dur. Zahiren benzeme yavaş yavaş çalarak batını işlerde benzemeyi kolaylaştırır. Bir zaman sonra bakar ki haberi olmadan düşmanlarına tamamen benzemiş.
Şeyhül İslam seyyid Hüseyin Ahmet –el Medenî sakal bırakmanın ve uzatmanın beyanı hakkında Müslümanların düşmanlarından ayrılma zaruretini şöyle izah etmiştir.(Allah O’nun kabrini nurlandırsın). Tamamını burada zikrediyoruz;
“Biz yakınen biliyor ve görüyoruz ki her hükümet ve devlet, her şubesinde çalışan işçisine kendine özgü elbise veriyor. Bu vesile ile her şubede çalışan personel diğer şubelerden o elbise ile ayrılır. Şehirlerde emniyet için görevlendirilmiş olan asayış memurları umumiyetle kendilerine has özel bir kıyafetleri vardır. Ordu da savaşçı askerlerin kendine ait kıyafetleri vardır ki renkleri diğerlerinkinden ayrıdır. Sonra deniz askerleri kendilerine ait elbiseleri ile diğerlerinden ayrılırlar. İşte bu özel kıyafetler her şubede çalışan insanların sembolüdür. Hükümetler özel elbise tahsis etmekle her memurun diğerinden ayılmasını sağlamakla kalmıyor bilakis görevinin başına hükümetin tayın ettiği kıyafetle gelmeyen memuru da cezalandırıyor.
Yine bütün milletlere, kavimlere, din adamlarına, devlet müesseselerine ve ilim adamlarının durumuna dikkat edip baktığı-mız zaman görüyoruz ki hepsi kendilerine tahsis ettikleri özelliklerde bir birlerinden ayrılıyorlar. Ve yine çeşitli millet ve kavim-lerin kendilerine özgü gelenekleri olduğu da aşikârdır. Bu özel kıyafet ve geleneklerle birbirlerinden ayrılırlar. İşte bu özel ayrılık-larla savaş meydanlarında dost düşman birbirinden ayrılır. Eğer bu ayrılık özellikler olmasaydı şüphesiz harp nizamı bozulurdu. Aralarında açık ayrılık farkı bulunmadığın-dan bazısı bazısını kendinden olmadığını zannederek ve aynı hükümetin askerleri kendi aralarında birbirlerine vururlardı.
Malumdur ki bir kimse herhangi bir devletin bayrağına hakaret etse, indirse bütün bir millete hakaret etmiş sayılır. Bu yaptıklarından dolayı da o devlet tarafından cezalandırılır.
İşte bundan da anlaşılıyor ki her devle-tin, he milletin, her kavmin ve her cemaatin kendine has ayırıcı özellikleri olması zaruri-dir.
Tarihi gözden geçirdiğimiz zaman kendi özelliklerini terk etmiş olan milletler diğerlerinin arasında yok olup varlığının kalmadığını görürüz. Mesela Hindistan’a bakıldığında orada müşrik Hindular vardır, onların kendilerine has kıyafetleri vardır. Onunla tanınırlar. Dışarıdan gelen herkes aynıdır. Kendilerine ait özellikleri koruyup muhafaza ettiklerinde varlıklarını da muhafaza eder, anlaşılırlar(tanınırlar) tıpkı frenkler gibi, kendi memleketlerinden geldikleri zaman kendilerine has kıyafet şekillerini bırakmadıklarından onunla ayrılıp tanınırlar, hiç kimse onlara Hintlidir diyemez. Hindistan’da ki sihlerin diğer müşriklerden kendilerine has ayırıcı özellikleri olduğu gibi, bu sihler, saç, sakal, bıyık ve vücutlarındaki diğer tüyleri alabildi-ğine uzatırlar. Bunlardan hiç kısaltmazlar, onlar bu özellikleriyle ayrılır ve tanınırlar. Eğer bu özellikleri olmasaydı onlar da hind sayılacaklardı. Şu an onlar çok azınlık olma-larına rağmen belli bir itibarları vardır.
Orada Müslümanların durumu da aynı-dır. Farklı farklı memleketlerden Hindistan’a gelip yerleşmişler ve oradaki müşrikleri islama davet etmişler. Onların vesilesiyle çoğu Müslüman olmuştur. Müslümanlar müşriklerin köy ve kentlerinde iskân etmelerine rağmen dinlerine sadık ve peygamberlerinin sünnetine ve siretine tabi olmakta ihlâsla devam ediyorlar. İç ve dış âlemlerinde, hayatlarının her safhasında ona uyuyorlardı. İşte bundan dolayı Müslümanların orada herkesçe bilinen bir ağırlığı vardır. Şayet Müslümanları diğerlerinden ayırıcı kendilerine has özellikleri olmasaydı, orada yerleşen müşrik-lerden farksız olurlardı ve onların dinlerin-den nasipleri sadece isimleri olurdu.
Bu saydıklarımızdan ortaya çıkan şudur ki, her milletin varlığı ancak kendilerini di-ğerlerinden ayırıcı özellikleri, şekilleri, kül-türleri, hayatın çeşitli safhalarındaki davranış biçimleri ve kendilerine has ibadetleridir. Şu da bir gerçek ki yüce peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Selem) Arap, acem bütün insanlığa hatta in-san, cin bütün mahlûkata peygamber olarak gönderilmiştir. Bütün yeryüzü onun ümmeti olmaya çağrılmıştır. O (Sallallahu Aleyhi ve Selem) gönderilmeden evvel yeryüzü küfürle, şirkle, zulümle, azgınlık ve fesatla dolu idi. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Selem) insanlığı Allah’ın(Celle Celalüh) varlığına, birliğine inanmaya, O’na (Celle Celalüh) ibadete, Salih amel işlemeye, adalete ve takvaya çağırdı. Bu çağrıya kulak verip iman eden ve O’na (Sallallahu Aleyhi ve Selem) tabi olan her kesin sözleri, hal ve hareketleri müşrik ve kâfirlerinkine benzemiyordu. Büyük insan toplulukları onun etrafında toplandılar. Guruplar halinde Allah’ın (Celle Celalüh) dinine girdiler. Allah (Celle Celalüh) onları diğerlerinden seçkin bir ümmet kıldı. Onlara sirette, surette, hal ve harekette, adalette ve ahlakta ve hayatın bütün safhalarında pey-gamberin (Sallallahu Aleyhi ve Selem) sünnetine uymalarını emretti.

لَقَدْكَانَ لَكُمْ فِى رَسُل ِاللهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ
“Ant olsun ki, Allah Resulünde (Sallallahu Aleyhi ve Selem) sizin için güzel örnekler vardır.”
Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Selem) gös-termiş olduğu hidayet yolunda giden İslam ümmeti Resülullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Selem) gösterdiği bu yolda giderek içte ve dışta, her hal, her zaman ve mekânda, her adım ve harekette ve hayatlarının her safhasında pey-gamberden (Sallallahu Aleyhi ve Selem) aldıkları bu özelliklerle Hıristiyan, Yahudi, kâfir ve müş-riklerden ayrılırlar.
İşte Müslümanların kendilerine has bu özelliklerinden ötürü Hz. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Selem) şöyle buyuruyorlar;
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ

“Kim bir kavme (millete) benzerse on-dandır”.
Ve diğer bir hadis-i şerifte ise :

فَرْقُ مَابَيْنَنَا وَبَيْنَ الْمُشْرِكِينَ الْعَمَاءِمُ عَلَى الْقَلاَنِسُ

“Bizimle müşriklerin arasındaki fark takke üzerine sarık sarmaktır.” Buyurarak Müslümanlara şekillerinde, hal ve hareketlerinde kafirlere ve müşriklere, Hıristiyan ve Yahudilere ve diğerlerine benzememeyi emretti. Öyle ki kibirli ve azgınlardan ayrılmaları için elbiselerinin eteklerini fazla uzun yapmayı da Müslümanlara yasakladı.
Sözün özü şu ki; her milletin kendine has özellikleri vardır. Müslümanlar olarak bizim de peygamberimiz ‘den öğrendiğimiz birçok özelliğimiz vardır. Sakalı uzatıp bıyığı kesmek ve diğerleri gibi. İşte bu özelliklerimizi muhafaza etmemiz gerekir ki dünya ve ahirette dost ve düşmanlarımızın yanında ve Allah(Celle Celalüh) katında Müslüman sayılalım (Müslüman kimliğimizle tanınalım)
Şurası da açık bir hakikattir ki seven bir kimse sevdiğinde gördüğü suret, sîret, hal ve hareketi hatta her şeyi sever. Bu gerçeği hiç-bir akıl sahibi inkar edemez. Her cemaat ve grup kendi liderinin hal ve hareketlerine uyar, benzemeye çalışır. Öyle ise bizde haya-tın her safhasında sevgili peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ‘e uymamız gerekir. Avrupa’ya ve Amerika’ya kölelik ve onları taklitten, doğunun ve batının akılsızlıklarına ve ahlaksızlıklarına yapışmaktan sakınmakla yükselir, Allah’ın (Celle Celalüh) bize ikram ettiği evvelin ve ahirin efendisi peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ‘e uymakla onlardan daha çok şerefli oluruz.
Hindistan’da bazı üniversite öğrencileri “oradaki Hıristiyanlar ve müşriklerle yarış-mak, tıp, mühendislik v.s. bölümlerde ve ilmi araştırmalarda başarılı olmak için sakalımızı traş etmeye mecburuz. Eğer sakal uzatırsak imtihanlarda başarılı olamayız ve de devlet kademelerine yerleşme imkânımız olmaz” diyorlar. Aslında onların bu sözleri örümcek ağından daha kuvvetli değildir. Çünkü görüyoruz ki sihler tanınmalarına ve azınlık olmalarına rağmen diğerleriyle asri ilimlerde yarışıyorlar, imtihanlarda, laboratuarlarda ve diğer alanlarda başarılı oluyorlar. Devlet kademelerine de yerleşiyorlar. Bütün bunları başarırken de sakal uzatmak v.s. gibi kendilerine has özelliklere sım sıkı sarılıyorlar. Hayret ediyorum sihlere yapılanlardan fazlası Müslümanlara yapılabilir mi?
Şayet biz peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem) ‘ın yolunu tutsak asrî ilimleri tahsil edemez miyiz? Niçin başaramayıp sınıfta kalacakmı-şız? Bu fasit iddia onların kendilerini redde-den, bitiren bir iddiadır.(şeyhul islamın sözü burada sona eriyor.)
Resulullah Kisra’ya mektup göndererek onu İslama çağırmıştı. Bu mektubu götüren elçi Abdullah bin Huzafe mektubu Bahreyn kıralına vermişti. O’da Kisra’ya verdi. Kırsa mektubu okuduktan sonra yırtıp parçaladı. Bu olayı duyan Resulullah, O’nun da parça parça olması için beddua etti. Kisra Resulul-lah’ın mektubunu yırttıktan sonra Yemen valisi Bazan’a bir mektup yazarak kuvvetli iki adam gönderip Hicaz’daki kendisini İs-lama çağıran bu kişiyi yakalayıp yanına geti-rilmesini emretti. Bazan’da kendi kâtibi ve aynı zamanda muhasebecisi olan bir kahra-manı, Farslı (İranlı) bir kişi ile beraber gön-dermiş. Bu kişiler Medine’ye gelip Resulul-lah’ın yanına girdiler. Bunlar sakallarını kesmiş ve bıyıklarını uzatmışlardı. Resulul-lah onlara bakmaya tiksindi.-“yazıklar olsun size böyle olmayı kim emretti.” Buyurdu. Onlar da “Kisra’yı kastederek “ –“rabbimiz emretti” dediler. Resulullah -“Benim Rab-bim de bana sakalımı uzatmamı ve bıyığımı kısaltmamı emretti.” Buyurdu ve devam etti –“benim rabbim bu gece sizin rab diye taptı-ğınız –Kisra’yı – öldürdü oğlunu ona musallat etti ve onu öldürdü.” O ikisi dönüp Bazan’ın yanına gittiler
Bu olaydan anlaşılıyor ki Resulullah gelen o iki kişinin sakalsız olmasından tiksinmişti. Bu da her müslümanın Resulullah’a eziyet verecek hiçbir işi yapmaması gerektiğine işaret etmektedir. Her memleketin milleti kurtuluş liderini veya bir cemaat kendi liderini ya da siyasi kuruluşlar liderlerini razı etmek için azami gayret gösterirler. Onun düşüncesine kurallarına uyar, davranışlarında, hal ve hareketlerinde ona benzemeye çalışırlar. Liderlerini incitecek olan her şeyden uzak dururlar. Ben hayret ediyorum Resulullah’a bağlı olduğunu iddia edipte O’nu inciden bir hareket olan sakalını traş eden ve hiç üzülmeyen sıkılmayan kimsenin haline.
Burada İran şairlerinden Mirzaktil isimli bir şairin kıssasını arz edelim. Bir adam şairin şiirlerinden çok duygulanıp; bu kadar hikmet ve marifet yüklü sözlerin sahi-binin kalbi, ruhu ve bedeni muhakkak ki pak tır inancıyla şairi ziyaret etmek üzere kasabasından yola çıkarak şairle görüşmeye gider. Şairin kapısına varınca onu sakalını traş etmiş görür. Tiksinir ve hayret içinde kalarak : “Sübhanellah! Sen sakalını traş mı ediyorsun” der, Mırzaktıl;-“evet sakalımı traş ediyorum ama hiç kimsenin kalbini incitmedim.” Der. Adam ; -“evet sen kimsenin kalbini incitmiyorsun ama bu halinle Resulullah’ı yaralıyorsun”. Der. Mirzaktil bunu duyar duymaz bayılır. Ayıldığı zaman Farsça şu şiiri okur:
جزاك الله جشمم بازكردى
مراباجان جان همراركردى
Allah hayrını versin gözlerimi açtırdın.
Beni kalbimin ruhuna ulaştırdın.


KADINLARIN ERKEKLERE, ER-KEKLERİN KADINLARA BENZE-MESİNİN YASAK OLUŞU

İbni Abbas dan şöyle rivayet edilmiştir.
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) erkekler-den kadınlara, kadınlardan da erkeklere ben-zemeye çalışanlara lanet etti.
Hafız Tabaci’den naklen şöyle der:
Erkeklerin kadınlara giyimle ve kadınlara ait ziynetlerle benzemesi asla caiz değildir.
Yine İbn-it Tın’den naklolunur ki, Bu hadiste kastedilen lanet erkeğin kadına, kadının da erkeğe kıyafette benzemeye çalışmasıdır.
Şeyh İbni Ebu Cemre şöyle der:
Buradaki lanetin hikmeti, büyük hikmet sahibi olan Allah’ın yarattığı aslî sıfatından çıkarmak ve Allah’ın yarattığını değiştirmek olduğundandır.
Burada İbni Abbas’ın rivayet ettiği şu hadise işaret etmektedir:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) Kadınlara benzeyen erkeklere ve erkeklere benzeyen kadınlara lanet etti.
Bu benzeme konuşmada (sözde) Davranışta (Hal ve harekette) olur. Bu durum kimilerinde yaratılıştandır. Böyle olanlar bu hükmün dışındadır. Kimilerinde ise kendilerini benzemeye zorlama vardır. İşte bu zemmedilmiş ve lanetlenmiştir.
Kadına tam benzemek hiç şüphesiz ki sakalı traş etmekle olur. Bu benzeyiş giyim ve diğer benzeyişlerin üstünde bir benzeyiş-tir. Çünkü erkeklerde sakal ilk farktır. Erkekle kadın arasındaki herkesçe bilinen ve görülen en büyük ayırıcı özelliktir. Sakal kendini aldatan, arzularına uyan Allah’ın kendisine ihsan ettiği güzel sureti değiştirmeye çalışanların dışında bu gerçeği kimse inkâr edemez. Tıpkı kadınların saç örgüleri ziynet olduğu gibi erkeklerin de sakalları ziynettir ve erkeklerin nişanıdır.
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) buna şu hadis-i şerifle işaret etmiştir:
سُبْحاَن مَنْ زَيَّنَ الرِّجاَلَ بِللَّحْيِ وَالنِّساَءِ باِلذَّواَئِبِ
“Erkekleri sakalları ile kadınları da saçları ile süsleyen Allah’ı tenzih ve tespih ederim”
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) kadınların saçarını traş etmelerini yasakladı. Erkeğin sakalını kesmesi kadının sacını kesmesi gibi-dir. Hanefi fıkhı Dürri Muhtar’da şöyle der:
Kadının başının saçını kesmesi günah ve lanetlenmiştir.
Bezaziyye’de şu ilave vardır:
Kocası izin verse bile durum aynıdır. Çünkü yaratana isyan olan konularda yaratı-lana itaat yoktur. Buradaki müessir mana erkeklere benzememektir. Aynı şekilde erkeklerin de sakalını traş ederek kadınlara benzemesi haramdır. Eğer kadının yüzünde sakal biterse onu traş etmekle emrolunur. Hadisçilerin açıklamaları ve fıkıh âlimlerinin fetvası da böyledir.
Kadın veya hünsa olmadıkları ve erkek olarak yaratıldıkları halde Allah’ın erkeklik alameti olarak kendilerinde bitirdiği sakalı traş ederek kendilerini kadınlaştıranlar, er-keklerden kadınlara benzeyenler hakkında varid olan şiddetli tehdide muhatap olurlar. Allah-u Teâlâ hepimizi gizli ve aşikâr saptı-rıcı fitnelerden fazlu keremiyle korusun. Âmin.


TIBBİ AÇIDAN SAKALIN DURMU

Araştırmacı doktorların sakalın uzatıl-masının faydaları hakkındaki bazı görüşleri:
1-Traş aletini çene ve yanaklarda gez-dirmek(sürmek) görmeye zarar verir. Buna devam edenin görmesi gittikçe zayıflar. Sa-kallı olan kişi ise görme zayıflığından ko-runmuş olur. Çünkü görme zayıflığı sakalı traş etmekten kaynaklanır. Bu hal araştırmacı doktorlar tarafından bilinmek-tedir.
2- Sakal boğaza ve göğsün dışına zararlı mikropların ulaşmasına mani olur.
3- diş etlerini tabii arızalardan korur, ona bir siper olur.
4- bu sakal tüyleri vücuttan yağ tabaka-larını uzaklaştırır, cilt onunla yumuşak olur, canlı, taze ve parlak kalır. Tıpkı kurumuş bir arazinin su ile ıslatılarak yeşermesi, yumuşak ve canlı kalması gibidir. Sakalı traş ise yüz-deki ayırıcı vazifelerini yitirip yok eder. Ku-ru hayırsız bir yüz kalır.
5- Sakalla sperm arasında manevi bir bağ vardır. Erkeklik, sakalın salınmasıyla güçlenir. Bazı araştırmacı doktorlar şu görü-şü ileri sürmektedirler: “insanlar sakal traşını adet haline getirerek nesilden nesile bu adet devam etse sekizinci nesilde doğan erkekler sakalsız köse olurlar. Erkeklikte yavaş yavaş azalır. Bunun tesiri belirtilen bu müddet so-nunda ortaya çıkar. Bunun örneklerini hünsalarda görüyoruz. Bütün erkeklik organları tam olduğu halde sakalları bitmez.
Bu bilgiler sakalın uzatılması ve kesil-mesi ile ilgili meseleler hakkında yazılan ki-taplardaki fayda umulan bilgilerdir. Biz bun-ları konuyu tamamlamak üzere burada zik-rettik. Zaten müslümanın amel etmek husu-sunda bu tür felsefelere ihtiyacı da yoktur. Ona Resulullah’ın emri yeter.



BIYIĞI KESMEK

Buraya kadar olan bölümde sakalın hükmünü anlattık. Bıyığın kısaltılmasına gelince bu kitabın zikredilen hadis-i şerifte de emrolunduğu gibi bunun için de dört kelime kullanılmıştır ( قصّ ) kass (جزّ) cezz (اخفاء) ıhfa (انحاك) inhak bu dört kelime de kısaltma anlamındadır . Nese-i’ nin ibni Uyeyne tarikinden diğer rivayetlerde böyledir. Nese-i’nin Ebu Hureyre’den rivayeti, bıyığı kısaltmak:

جزوا cezzu اخفوا ehfu انهكوا enheku
Lafızlarıyladır. Bütün bu rivayetlerin hepsi bıyığın kısaltılmasında yok edecek kadar fazla kısaltmayı istemektedir. Buharî sahihinde ibn-i Ömer bıyığının derisinin beyazlığı görünecek şekilde kısalttığını zikreder.
Taberî ve Beyhakî, Abdullah bin Ebu Rafi tarikinden gelen rivayette “Ben Said-il Hudri’yi, Cabir bin Abdullah’ı İbn-i Ömer’i, Rafi bin Hatice’yi, Ebu Useyd-il Ensarî’yi Seleme bin el Ekva’i Ebu Rafi’i (radiyallahu anhum) bıyıklarını traş etmiş gibi kısalttıklarını gördüm” der. (bu taberanî’nin metni.) Behakî’nin rivayeti ise şöyledir: “Bıyığını dudağın etrafıyla beraber kısaltıyorlardı” Taberî birçok yollardan “Urve, Salim, Kasım, Ebu Seleme (radiyallahu anhum) ‘ün bıyıklarını traş ettiklerini söylemektedir.” Yukarıda İbn-i Ömer’in derinin beyazlığı görününceye kadar bıyığını kısalttığı rivayeti geçmişti. “Fakat bütün bu rivayetlerin hepsi üst dudakta biten tüylerin hepsinin kökünden alınması ihtimali vardır. Ve yine muhtemeldir ki, üst dudağın kırmızılığına kadar tüylerin alınmasıdır. Şer’i hükmüne nazaran kalanları içerisine almayacağına dair de rivayet vardır.
Hafız, El Fetih isimli eserinde şöyle der;
İbn-i Arabî bıyığın kısaltılması hususu-nu hoş bir mana ile ifade eder. Şöyle ki, “Burundan inen su ile tüyler keçeleşir, çünkü o suda yapışkanlık vardır.” Yıkandığı zaman çıkarmak zor olur. Zira burun gibi güzel bir duyu organının önündedir. Bu nedenle güzellik ve menfaat için onun tamamını kısaltmak meşrudur. Bu kökten kazımayı gerektirmeyip kısaltmakla da olur. Ama kökten kazımak menfaate daha uygun-dur.
Buharî şerhi Aynî‘nin bıyık bahsindeki görüşü; konuyla ilgili değişik rivayetlerin olduğudur. Tahavî der ki; “Medine ehlinden bir cemaat bıyığın kazınması yerine kısaltıl-ması görüşünü savunup bu müstehaptır de-mişlerdir.” Muhtar olan görüşte budur. Bu cemaatten de; Salim, Said bin Mugayb, Urve bin Zübeyr, Cafer bin Zübeyr, Abdullah bin Abdullah bin Utbe, Ebubekir bin Abdurrahman bin Haris kast edilmiştir. Bunlar kazınması yerine kısaltılması görüşünü tercih etmişlerdir ve bu müstehaptır demişlerdir. Hamid bin Halil, Hasan Basrî, Muhammed bin Şirin, Ata bin ebu Rebah da bu görüştedir. Maliki mezhebi de böyledir.
Kazı İyaz; “Seleften çokları bıyığın tra-şını ve kökten kazımayı yasaklamışlardır. Maliki mezhebi de böyledir. Hatta traş edeni gördüklerinde ona adabına uygun şekilde kısaltmasını emrederlerdi. Bıyığın üst kısmı-nı almayı da hoş karşılamazlardı. Onlarla göre müstehap olan dudağın görünmesidir.” Diyor. Tahavî ise; “Diğerleri buna muhale-fet edip kazımak müstehaptır, kısaltmaktan daha faziletlidir, derler.” Diyor. Buradaki diğerlerinden murad da Küfe ulemasının çoğunluğu, Muhammed bin Aclan, Nafi Mevla bin Ömer, Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Muhammed (Rahmetullahialeyh) dir. Bunlar bıyığı kazımak müstehaptır ve kısaltmaktan üstündür derler. Bu İbn-i Ömer, Ebu Said –il Hudri Rafi bin Hatice, Seleme bin Ekva, Cabir bin Abdullah, Ebu Useyd, Abdullah bin Amr’dan rivayet edilmiştir. İbni Ebu Şeybe bunu yukarıda zikredilen zatlara isnat etmiştir.
Şafii mezhebi, sahih-i Müslimin şerhi Nevevi ve Mühezzib şerhinin zikrettiği gibi dudağın etrafı belli oluncaya kadar bıyığın kısaltılması görüşündedir. Buradaki mana kısaltılmasını seçenlere göre dudaklar üze-rinde uzananları gidermektir. Hanbelî mez-hebi ise bu konuyla ilgili “Şerhi Kebir” de zikrettiği gibi; “Bıyığın kısaltılması müste-haptır. Çünkü bu fıtrattandır. Uzatılması ise çirkin bir günahtır.” Der.
İbni Kayyım “El Huda “ adlı eserinde şöyle der; El Esrem der ki; İmam Ahmet bin Hanbelî bıyığını fazlaca kısalttığını gördüm ve kendisine bıyık hakkındaki sünnetin so-rulduğunu işittim. O da Peygamber efendi-mizin buyurduğu gibi bıyığını fazlaca kısal-tırdı dedi. Ebu Abdullah’a, “adam bıyığını fazlaca kısaltır ya da azaltır görürsün hüküm nedir?” diye soruldu. O da “Fazlaca kısalt-makta veya az almakta bir beis yoktur” dedi. Ebu Muhammed “El Muğri” adlı eserinde kişi bıyığını fazlaca kısaltmak veya az almak arasında muhayyerdir” der.
Kurtubî; “bıyığı kısaltmak yemek yer-ken eziyet vermeyecek, bıyığa yemek isabet etmeyecek şekilde dudağa uzananları almak-tır” der.
Bütün bu nakillerden şu hüküm ortaya çıkmaktadır; müçtehitlerin bir kısmı (قصّ) “Kass” lafzından yola çıkarak dudağın kır-mızılığı belli oluncaya kadar kısaltmayı uy-gun görmüş, kökten kazımayı yasaklamıştır. Bir kısmı da (احفاء) “ihfa” ve (انهاك) “inhak” lafzından yola çıkarak bıyığın kısaltılmasın-da mübalağayı tercih etmişlerdir. Hiç biri bıyığın uzatılmasını hoş görmemiş, mubah saymamışlardır. Aynı zamanda uzatılması bütün Müslümanlar tarafından yasaklanmış-tır.
Zira peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde;
مَنْ لَمْ يَأْخُذْمِنْ شَارِبِهِ فَلَيْسَ مِنّ
“Bıyığının tüylerini almayan bizden değildir” buyurmuşlardır. Zeyd bin Er-kam’dan rivayet edilen bu hadise Tirmizi sahih hasendir diyor.
Hadisteki “bizden değildir” cümlesi bı-yığını uzatana sert bir tehdit olup bu hususta kat’i bir yasaklama getirir.
Bıyığı kısaltmak kitabın başında zikre-dilen hadis-i şerifte belirtildiği gibi fıtrattan-dır. İbn-i Abbas ‘tan ; “Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) bıyıklarını kısaltır tüylerini alırdı. Halilurrahman İbrahim ‘da böyle yapardı.
Uymakla emrolunduğumuz hal İbrahim milletinin özelliklerindendir. Bazı genç ve ihtiyarların yaptığı gibi bıyığı uzatmak, du-dağı örtecek şekilde salıvermek kısaltmamak İslam geleneklerinden ve peygamber sünne-tinden olmayıp, tiksindirici çirkin bir davra-nıştır. Allah bizleri onlara benzemekten ko-rusun.



İKİNCİ BÖLÜM

SAKALINI TRAŞ EDENLERİN DİLLERİNDE DOLAŞTIRDIKLARI ÇİRKİN SÖZLERİN TUTARSIZLIĞI VE DELİLLERİNİN
ÇÜRÜTÜLMESİ

Bazıları; “Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) sakalını uzattı ve de uzatmakla emrolundu. Çünkü Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) araptı. Araplar sakallarını uzatırlardı. Resulullah çevresinde revaçta olan bu geleneğe uyarak onlara muhalefet etmedi” diyorlar. Bununla da yetinmeyip daha da ileri giderek şöyle diyenler var; “ Eğer Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) bu asırda yaşasaydı mutlaka sakalını traş ederdi.” Böyle çirkin sözler söyleyenle-rin, yakıştırmalar yapanların şerrinden Al-lah’a sığınmak lazım. Zira bu tür çirkin ifa-deler cahiliye devrinin kalıntılarıdır. Hâlbuki Peygamber Allah’tan aldığı vahiy ile hareket eder, Amelde, ahlakta, şekilde, suret ve siy-rette, hal ve harekette, tavır ve davranışta, vahiy yoluyla gelen emir ve yasaklara uyar, ümmetine de bunu tavsiye ederdi.
Allah-u Teâlâ Resulüllah’(Sallallahu Aleyhi ve Selem) e Hanif diye nitelendirdiği Millet-i İb-rahim’e uymayı emretti. Aynı şeyi Müslü-manlara da emretti.
Araplarda olan bazı meziyetler İsmail (Aleyhisselam) evlatlarından kalmadır. Onlar dedeleri Hz. İbrahim ‘ın dini olan Hanif dininin özellikleri olduğu için Resulullah ‘de ona uymuştur. Yoksa çevresinde revaçta olan gelenek olduğundan değil.
Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) Arapların birçok adet ve alışkanlıklarını kaldırmamış mıdır? Çevresinde geçerli olduğu halde, kendisi ve ümmeti için onlara razı olmamış-tır. Mesela; dövme yapmak ve yaptırmak, başa saç eklemek, evlatları öldürmek, kız çocukları diri diri toprağa gömmek. (büyü ve küçük) abdest bozarken siper edinme-mek. Hatta bazı müşrikler Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ı ve ümmetini abdest bozarken kadınlar gibi gizleniyorlar, diyerek ayıplıyorlardı. Ticaretlerine faiz karıştırmayı, haram ayları değiştirmelerini ( muharrem ayının hürmetini sefer ayına ertelemelerini ), babanın evladına karşı, evladın da babasına karşı cinayetini, Kâbe’yi çıplak tavaf etmelerini, Hacda Muzdelife’den dönmelerini, çıplak yürümelerini, el sürüp karıştırarak alım v e üzerine atarak satmayı, sakalı düğümlemeyi ve daha buna benzer burada yazamadığımız birçok şeyi kaldır-mıştır.
Eğer Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) çev-resindekilere uymuş olsaydı bunların hiç birini kaldırmaz, hayatının hiçbir safhasında onlara muhalefet ederek ters düşmezdi.
Bazıları da şöyle derler; “Sakalı uzat-mak Mecusi ve müşriklere muhalefet etmek onlara benzememek için vaciptir. Fakat bu-gün görüyoruz ki Yahudiler de sakal uzatı-yorlar. Bizde sakalımızı traş ederek onlara muhalefet etmeli benzememeliyiz” bu sözler de sahibinin beyinsizliğinin, aklı dengesizli-ğinin delilidir. Zira sakal traş etmek ve uzat-mak her ikisi de Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) zamanında vardı. O Millet-i İbrahim ‘a uygun olanı ki, bu da sakalı uzatmaktır. Bu-nu emretti ve aksini reddetti. Lafızlardaki ifade tarzıyla onu inkâr etti ki, bu da sakalı traş etmektir.
Bu gün bazı kişiler sakalını uzatıyor, bazılar da traş ediyorlar biz ise sakalını traş edene ve kısaltana muhalefet etmekle, saka-lını uzatana muhalefet etmeyip ters düşmekle emrolunmaktayız.
Eğer kuralımız Yahudilerin her yaptığı-na muhalefet etmek olsaydı. Sünnet olma-mamız gerekirdi. Çünkü Yahudiler de sünnet olmaktadırlar. Dolayısıyla sakalını traş edenlerin söyledikleri Allah’ın dinine sarılmış olduklarından değil, nefsani arzularından doğmaktadır.
Bazı kişilerde; “sakallılar sakalları ile insanları kandırıyorlar. İslamın münafıklık sayıp yasak etmiş olmasına rağmen sakalla-rını dünyalık elde etme aracı olarak kullanı-yorlar. İnsanlar onları hayırlı ve dürüst kişi-ler zannedip onların tuzağına düşüyor” di-yorlar.
Biz deriz ki; hile ve aldatma sadece sa-kallılara mahsus bir şey değildir. Şayet sakal-lılar arasında insanları aldatanlar varsa, onla-rın böyle olması bizim sakalımızı traş etme-mizi Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem)’ ın emri-ne muhalefet etmemizi gerektirmez. Bilakis Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ın emirlerine samimi bir şekilde sarılmamız, bizim ve hi-lekârların hallerini ıslah ederek sakalı aldat-ma aracı yapıyorlar diyenin suratına çarpa-rak; “Bizim de sakalımız var. Hangi hilemizi, ihanetimizi gördün, göster” demeliyiz. Allah’a hamd olsun biz Allah rızasını kazanmak için Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ın sünnetine tabi olmak için sakalımızı uzatmalıyız. Allah’u Teâlâ’dan bizlerin ve bütün Müslümanların ıslah ve hidayetini nifak, ihanet, hile, günah ve kötülüklerden korumasını niyaz ediyoruz.
Sonra birde sakalı kesmek; meseleyi kökünden halledip kurtuluşa vesile olacak değildir. Hele hele hile ve aldatma gibi bü-yük günahlardan kişiyi kurtaracak ta de-ğildir. Ancak mümine yakışan Allah’u Teaâla’nın bütün emirlerine sarılıp, yasaklarından son derece sakınarak rızasını kazanmaktır. Zira he halükarda müminin yegâne gayesi budur.
Bazı talebeler de; “bizler yaşlarımızı göstermemek için sakallarımızı traş ediyo-ruz. Çünkü yaşı ilerlemiş kişilerin gençler arasında ilim tahsil etmeleri bir a meselesi oluyor” diyorlar.
Bu tür sözler de batıl düşüncelerin ürü-nüdür. Çünkü ömür insanlara Allah’ın nimetidir. Ömür ne kadar fazla uzun olursa nimette fazlalaşır. Dolayısıyla nimeti gizlemek ona karşı nankörlük olur. Ayrıca gençlik devresi geçtikten sonraki zamanlarda ilim tahsil etmek, kâmil insan için ar sayılmayıp aksine insanlar arasında övgüye layık bir davranıştır. Böyleleri için insanlar şöyle derler; “ilim tahsilinde öyle azimli ki yaşı ilerlemiş olmasına rağmen bunu terk etmiyor.”
Bazı insanlar da; “Biz sakalımızı traş ediyoruz, faka bazı âlimleri ve insanların ileri gelenlerini sakalsız görüyoruz ve onları taklit ediyoruz” derler. Ne garip bir gerekçe böyle. Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ın yo-lundan gitmeyenin yaptığı iş nasıl olur da şeriata delil sayılabilir? Şüphesiz sakalını kesen kimse Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem)’a karşı asi olmuş olur. Kim olursa olsun. Mü-min isyanı küçük görmemelidir. Özellikle böyle bir isyanı asla… Çünkü bu isyanı ya-pan sürekli tekrar etmektedir. Kimileri her gün, kimileri de günde iki kere bunu tekrar-lamaktadırlar. Yapılan isyanda ısrar etmek onu büyütmek demektir. İbn-i Abbas’tan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) şöyle buyuruyorlar;

كُلُّ ذَنْبٍ أصَرَّ عَلَيْهِ الْعَبْدَ كَبِيرَةً
“Devamlı işlenen her günah büyük-tür.”
Yine ibni Cerir ibn-i Abbas’tan şöyle rivayet ediyor; (Bir adam gelerek “büyük günahlar kaçtır yedi midir” diye sordu. O’da yediden yedi yüze kadardır. Ancak şu var ki istiğfarla büyük günahlar büyük olarak kal-maz, devam etmekle de küçük günahlar kü-çük olarak kalmaz). Yine ibn-i Abbas’tan;

“Allah’ın yasak ettiği her günah bü-yüktür”
İbni Cerir’den rivayetle Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem);
“Allah’a karşı yapılan her isyan bü-yük günahtır.”
Bazıları da şöyle diyorlar; “Sakalı sal-mak Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ın sün-netlerinden bir sünnettir. Sakalımızı kesmekle günahkâr olmayız. Çünkü sünnetin terkinde günah olmaz”.
Buna karşı öncelikle şunu deriz; “Sakalı salmak Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ’ın dinde meşru kıldığı bir sünnettir. Terk edenin günahkâr olmayacağı zaid sünnet kısmından değildir. Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) sakalın salınmasını emretmişlerdir. Yukarıda zikredildiği gibi bu emir de vucubiyet ifade etmektedir. Kendileri (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mübarek sakalını salmış, ashabı, ümmetinden salih kimseler ve takva sahipleri ona tabi olmuşlardır.
İkinci olarak ta şunu deriz; diyelim ki vacip değil de sünnettir. Böyle olsa bile Re-sulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sünneti gizli ve aşikâr her halimizde onu tercih etmemiz ve işlememiz için sünnettir terk etmemiz için değil. Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ‘ı sevdiğini iddia edip de O’nun (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şekline bürünmekten hoşlanmayan bi-lakis Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ‘ın düş-manlarının şeklini sevenlere hayret ediyo-rum.
Şu da bilinen bir gerçek ki, sadakatle seven bir kimse sevdiğinin her halini sever. Suretini, sıyretini (yaşantısını, şeklini), giyim kuşamını, hal ve hareketini hatta evini, diva-nını, örtüsünü, perdesini v.s. her şeyini. Şair şöyle der;

“Âdetimdir memleketleri halkından dolayı sevmek,
Oralarda insanı aşka götüren yollar var.”

Bir başka şiirinde;
“Dost diyarına yürürüm,
Her gördüğümü kabul ederim.
Diyar sevgisi kalbime girmez,
Fakat orda meskûn dosta giderim”.

Allah ve Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’ne inanan kimse Allah ve Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’nü her şeyden fazla sever. Bu sevgi sahibini her halinde Resulullah ‘e uymasını gerektirir. Allah’u Teala;

قُلْ اِنْكُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَتَّبِعُو نىِ يُحْبِبْكُمُ اللهُ
“Habibim deki; Eğer Allah’ı sevi-yorsanız, bana uyun ki, Allah’ta sizi sev-sin.”
Sahibini sevdiğine götürmeyen sevgi, sadece iddiadan ibarettir ve gerçek sevgi de-ğildir.
Bu mana da şiir şöyle der:
Allah’ı sevdiğini söyler isyan edersin,
Bu, güzelliklerden uzak garip bir hal-dir.
Gerçekten sevsen ona itaat edersin,
Çünkü seven sevdiğine itaat eder.

Ashabdan biri şöyle anlatıyor: Bir kere Medine sokaklarında yürüyordum, sokaklar ıssızdı. Arkamdan “paçalarını yerde sürüme kaldır yukarı“ diye bir ses işittim ki takvaya uygun olanı da budur. Geri döndüm de Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ‘ı gördüm. Ben “Ya Resulullah bu kibir götürmeyecek tarzda basit bir elbisedir” dedim. Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) özür dilememe rağmen bana: “benim yaptığıma uyman gerekir” buyurdular. Baktım elbisesinin paçası diz ile topuğunun arasında idi.
Bütünüyle hayatın her safhasında pey-gamberin yaptığını yapmak, ona uymak Al-lah katında en sevimli olandır. Vacip olma-yan işlerde de uymak gerekir. Zira gerçekten seven vacip ya da sünnet gözetmeksizin sev-diğinin her fiiline sevdiği için uyar. Bu hali ancak muhabbet ehli, âşıklar bilir. Allah-u Teâlâ bizleri Allah ve Resulune âşık olan muhabbet ehlinden kılsın. Âmin.
Bazı kişiler diyorlar ki; “Dinde esas olan kalbin ıslahı, ruhun paklığı yani iç te-mizliğidir. Bunlar oldu mu sakal ve diğer şekli görüntülere gerek yoktur”
Bunlar da bu sözleriyle tenakuz için-dedirler çünkü kalb düzelip iç temiz olur, ruh da pak olursa kişi zorlanmadan Allah’ın emirlerine muvafık hareket eder. Yasakların-dan sakınmak için azalar zorlanmadan ınkı-yad eder. Allah’ın emir ve yasaklarına teslim olur.
Kalbin temizliği, ruhun berraklığı ve için safiyeti ile büyük olsun küçük olsun günahta ısrar etmek bir arada barınamaz. Ayrıca iç temizliği Allah ve Resulüne itaatle mümkündür.
Kim benim için temiz ruhum pak di-yor da Resulullah’ın emirlerinden kaçıyorsa bu iddiası kuru bir yalandan ibarettir ve o şeytanın sultası altındadır. Sonra eğer iç te-mizliği Allah’ın rızasını kazanmaya yeterli olsaydı peygamber azalarla ilgili emirleri getirmez, çirkin sayılan günahları da yasak-lamaz ve erkeklerden kadınlara benzeyene, kadınlardan da erkeklere benzeyene lanet etmezdi.
Müslüman! İnsaf et ve kendine acı şu batıl hileler ve geçersiz delillerin hesap gü-nünde sana bir fayda sağlar mı? Mal ve evla-dın fayda vermediği bir günde gizli ve açık her şeyi bilen Allah’ın huzurunda şu sözlerin seni zilletten kurtaracağından kalbin mutmain mi? Tuhaftır ki; arzuların esiri olmuş kişiler dinin emirlerinden arzularına ters düşmeyen şeyler duyduklarında hemen kabul ederler. Arzularına ters düşen bir emirle karşılaştıkları zaman onu itiraf edip batıla dönmek ise çirkin hileler ve basit tevillerle onu reddederler. En uygun olan şey ise kişi işlediği zaman onu itiraf edip Tevbe ederek Allah(Celle Celalühu)’tan affını istemesidir. Hakkı inkâr edip batıla dönmek ise büyük günahların en büyüğüdür. Çünkü bu inat ve büyük fesatlıktır.
Diğer bir grupta; “İman ve İslam sa-kaldan ibaret değildir. Kişi sakal traş etmekle kafir mi olur? Niçin ulemadan bazıları bunun üzerinde fazla duruyor?” derler.
Bunlara bizim cevabımız şudur: Sakal traş etmek ve buna devam etmek büyük gü-nahlardan biridir. Diğer büyük günahları helal demeyip işleyen kişi dinden çıkıp, küfre girmediği gibi sakalını traş eden de küfre girmez. Fakat Allah için soruyorum: Allah katında ve Allah’ın sevdiği bir kul olabilmek için sadece iman yeterli midir? Şayet yeterli olsaydı emir ve yasaklara ihtiyaç kalmazdı. Hadis kitapları iyi amelleri teşvik eden, kötü işlerden sakındıran ve günahkârları kabir azabı ve cehennem azabı ile korkutan hadislerle dolu olmazdı.
Sonra ulema takımı da Allah-u Teâlâ hayırlarını versin bütün şer’i ilimleri gece gündüz tebliğ ederken Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘in sakalı salmakla ilgili emine eğilmiyorlar. Özellikle sakalını traş eden âlimler bu konu üzerine hiç eğilmiyorlar. Arzularına uyuyorlar şeytanlara itaat ediyorlar. Düşmanlarını taklit edip evvel ve ahirin en yücesi olan Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘ın buyruğunu küçümsüyorlar.
Tahanevî (Kuddüse sırruhu) şöyle der. “Sa-kal traşına devam eden, o işi güzel görüp sakalın salınmasını utanç vesilesi ve aşağılık bir durum sayıp sakallılarla alay eden kimse-nin imanının sağlam olmasına imkân yoktur. Böyle bir kişi samimiyetle Allah (Celle Celalühu) ya Tevbe edip tecdidi iman ve nikâhla Resulüllah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘ın şekline bürünmesi ve diğer Müslümanlara da bunu tavsiye etmesi gerekir.”
Bazı ahmakların yanında sakalı sal-mak bir utanç vesilesi ise Müslüman için böyle ahmakların ve de alçakların bu tür fi-kirlerinden dolayı kendisine vacip olanı terk etmesi caiz değildir. Böyle insanların sözle-rinin tesiri altında kalırsak imanımıza istika-met çizmiş olamayız. Çünkü kâfirler ve müşrikler iman ve islamı da ar meselesi sayıyorlar. Öyle ise biz o kâfirlerin hoşnut olması için hâşâ imanı ve islamı terk mi edelim? Asla!..
Nasıl ki bizler kâfirlerin hoşuna gitmese de kendimize din olarak islamı seçip iman ettikse her halükarda islamın getirdiklerine uymamız ve rahmet peygamberi olan Hz. Resulüllah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’ı da rehber edinmemiz gerekmektedir. Burnu sümüklü fasıklar da kendilerine kâfirlerin ve müşriklerin şekil ve suretini seçiyorlar. Düşmanı razı etmeye gayret etmek şeytandan bir elbisedir. Ve çirkin bir yoldur.
Allah-u Teâlâ Ayet-i celilesinde:

وَلَنْ تَرْضَى عَنْكَ اَلْيَهُودُ وَلاَالنَّصَارَى حَتَّ تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ اِنَّ هُدَى اللهِ هُوَ الْهُدَى

“Sen onların dinine uymadıkça ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: doğru yol ancak Allah(Celle Celalühu)’ın yoludur.”
Tehaveni (Kuddüse sırruhu) devamla diyor ki; Dini ilimleri tahsil eden öğrencilerin de bu illete müptela olduğunu görünce üzüntü-müz daha da artıyor. Onların hali kitap yüklü eşek misali gibi. Onların bu suçları diğerlerinden daha büyüktür. Çünkü onlar, kitap ve sünneti biliyorlar. Bildikleri halde Allah(Celle Celalühu)’ın kitabına ve Resulüllah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’ın sünnetine ters düşen kötü amelleri seçiyorlar. İşte bundan dolayı ilmiyle amel etmeyen âlimler hakkında varid olan tenkitleri de hak ediyorlar. Bunlar cahillere de kötü örnek oluyorlar onların amellerini göstererek onlar gibi amel ediyorlar. Cahillerin bu çirkin işleri yapmalarına da o âlimler sebep oluyorlar. Malumdur ki; kim bir kötülüğe sebep olursa şüphesiz ki onun vebalinden payına düşeni amel defterine yazılır.
Buna göre İslami ilimlerin okutulduğu okulların işlerini üstlenen yetkililer bu tür çirkin günahları işleyenleri mezun etmeyip okuldan atmaları gerekir. Bu kendisine İslam şeriatının dışında bir görünüm (şekil) seçenler içinde ibret olur. Bu tür günah işlemeyi terk edip Allah (Celle Celalühu)’a Tevbe ederler. Ayrıca günah işleyenlerin dini eğitim veren okullardan mezun edilmeyip ihraç edilmesi insanların onları örnek almasını önlemiş olur. Çünkü ümmetin böylelerini örnek alması demek kendilerinin helaki demektir.



NETİCE

Rivayet edilen hadis-i şerifler ve nak-ledilen fıkhı hükümler, dini hakikatleri adil olarak araştıran ve sağlam bilgi edinmek is-teyenler için yeterince açıktır.
Sahih hadisler; sakalın salınmasını açıklamaktadır. Bu da Allah (Celle Celalühu)’ın dininden olup kullarına meşru kılınmış bir hükümdür. Bunun aksini yapmak ise sefahat, fısk, gaflet ve mahlûkatın efendisi olan efendimiz Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘ın yolundan ayrılmak, sapmak demektir.
Kişi ön yargısız baktığı zaman erkek-liğin güzelliğini, olgunluğunu, vakarlı oldu-ğunu tam bir erkek siması sakalın salınma-sıyla ortaya çıktığını görecektir. Çünkü Al-lah-u Teâlâ erkekleri sakalla süslemiştir. Sa-kalı traş ise kişiyi çirkinleştirir, erkekliği ve insaniyeti arkaya atmaya vesile olur. Bu da Allah’ın yarattığını değiştirmekte şeytanın emrine itaat etmek, her şeyi hikmetle yaratan Allah-u Teâlâ’yı itham ederek abes isnat et-mektir. Hâlbuki Allah-u Teala abes şey ya-ratmaktan münezzehtir.
Sakal erkekle kadın arasında ayırıcı bir özelliktir. Diğer kıllar böyle değildir. Çünkü diğer kıllar iki cinste de aynıdır. Baş koltuk altı ve diğer kıllar gibi.
Sözün özü şu: mümin devamlı ahireti göz önünde bulundurarak dünyanın dış görünüşüne aldanmamalıdır. Her kes buradan ebedi karargâh olan ahirete gidecek, orada aziz ve cebbar olan Allah(Celle Celalühu)’ın huzurunda bütün yaptıklarından hesaba çekilecektir. Akıllı kişi nefsine galip gelip ölümden sonrası için çalışan, aciz kişi ise nefsani arzularına uyup tembellik ederek Allah’tan bir takım temennilerde bulunandır. Müslümana yaraşan şey ise bütün işlerinde her şey kudreti altında olan Rabbin rızasını gözetmektir. İzzet, zillet, saltanat, harabat, fakirlik, zenginlik, felah, helak hepsi Allah-u Teâlâ’nın kudreti, iradesi iledir. Doğruların en doğrusu yüce Peygamberimiz(Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyorlar:
“Kim insanların kızmasına aldır-mayıp Allah’ın rızasını ararsa insanlardan gelecek olan kötülüğe karşı Allah onu korur. Kim de Allah’ın gazabına karşı insanları hoş tutmaya ve razı etmeye çalışırsa Allah onu insanlara havale eder.”
Şüphesiz ki Allah’ın rızası, Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘e uymaya bağlıdır. Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem)’a tabi olmaksızın Allah’ın rızasını kazanmak imkânsızdır. Zira Allah-u Teâlâ şöyle buyu-ruyor:
قُلْ اِنْكُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَتَّبِعُو نىِ يُحْبِبْكُمُ اللهُ
“Habibim de ki: Allah(Celle Celalühu)’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah’ta sizi sevsin.”
Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘e isyan Allah’a isyandır. Bütün isyanlara dair Kur’an-ı Kerim’de şiddetli tenkitler vardır.
فَلْيَحْذَرِالَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ اَمْرِهِ اَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ اَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ
“O’nun emrine aykırı davrananlar başlarına bir bela gelmesinden veyahut ta kendilerine çok elemli bir azab isabet etmesinden sakınırlar.”
İbn-i Kesir tefsirinde (اَمْرِهِ) Emrihi ifadesindeki mana Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘in emri, tavsiyesi, metodu, sünneti, şeriatı manalarına gelmektedir. Bütün amel-ler ve sözler Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ‘in amel ve sözü ile ölçülecek O(Sallallahu Aleyhi Vesellem)’nun ameline uygun olan amel kabul edilecek. Uygun olmayan sahibine iade edi-lecektir. O(Sallallahu Aleyhi Vesellem)’nun sözüne uygun olan kabul edilecek, uygun olmayan sahibine iade edilecek.
Bu Resulullah(Sallallahu Aleyhi Vesellem)’ın şu hadis-i şerifi ile de sabittir:
مَنْ عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ عَلَيْهِ اَمْرُنَا فَهُوَ رَدٌّ
“Kim bizim müsaademiz dışında bir iş yaparsa o iş reddedilir.”
Yani gizli veya aşikâr Resulüllah (Sallal-lahu Aleyhi Vesellem)’in şeriatına her yönüyle, her işiyle aykırı olan korkmalı ve çekinmelidir.
Malikül mülk ve Allamul ğuyup olan Allah-u Teâlâ’nın fazlu keremi ile sözün sonuna geldik. Allah(Celle Celalühu)’a sonsuz hamd, Resulüne, al ve ashabına salatü selam sünnetine uyanlara da Cenab-ı Hakk’ın kı-yamete kadar bol ihsanı olsun.


SON

Allah’ım bu amelimi benden kabul et, bunu ve bütün kitap çalışmalarımı, yazılarımı, araştırmalarımı, derslerimi ve gayretlerimi kıyamet günü mizanda hasenatım kıl. Bütün amellerimde ihlaslı kıl. Riyadan ve gösteriş-ten sakıdır. Sen her şeye kadirsin! Âmin.



İÇİNDEKİLE

Önsöz…………………………………………………..
Giriş………………………………………....................

Birinci bölüm

Sakalı uzatıp bıyığı kısaltmak fıtrattandır…………..
Sakalı uzatıp bıyığı kısaltmak emirdir………………
Resulüllah (sallallahu aleyhi ve selem) ın sakalı sık idi…...
Allah’ın (cellecelalüh) yarattığını değiştirmek…………
Sakalın ölçüsü………………………………………..
İddiacıların iddiasını çürütmek……………………..
Mezhep sahiplerinin fetvaları………………………
İslam düşmanlarına muhalefet emri……………….
Kadınların erkeklere, erkeklerin kadınlara benzemesinin yasak oluşu…………………………
Tıbbi açıdan sakalın durumu………………………..
Bıyığı kesmek……………………………………….

İkinci bölüm

Sakalını traş edenlerin dillerinde dolaştırdıkları çirkin sözlerin tutarsızlığı ve delillerinin çürütülmesi……..,,,
Netice…………………………………………………….

1 yorum

mustafa cem
04.08.2013 01:27

ALLAH BU HİZMETİ VERENLERDEN RAZI OLSUN BİZİ BÜYÜK BİR HATADAN AHİRETTE PEYGAMBERİMİZİN YÜZÜMÜZDEN NUR YÜZÜNÜ ÇEVİRMESİNE SEBEP OLACAK BU KÖTÜ İŞTEN BİZİ KURTARDINIZ.SAĞOLUN VAROLUN........